‘Jin jiyan azadî’ felsefesiyle sınırları aşan direniş (5)

  • 09:01 14 Eylül 2023
  • Dosya
 
Parisa Ghasemi: Rejime rağmen özgürlüğümüzü yaşamaya karar verdik
 
Melek Avcı
 
ANKARA - İranlı film yapımcısı ve feminist aktivist Parisa Ghasemi, İran’da kadınların hükümete karşı direnişte geri adım atmayacağını belirterek, “Birçok kadın artık özgürlük talep etme aşamasını geçti. Çünkü biz özgürlük talep etmeyi bıraktık bunu istemiyoruz, biz özgürlüğümüzü rejime rağmen yaşamaya karar verdik” dedi. 
 
13 Ekim 2022'de İran’ın başkenti Tahran'da hükümete bağlı güçler tarafından başörtüsünü kurallara uygun takmadığı gerekçesiyle işkenceyle gözaltına alınan ve hastanede hayatını kaybeden Kürt kadın Jîna Emînî’nin katledilmesinin üzerinden bir yıl geçti. Jina’dan sonra İran ve Rojhilat’ı saran protestolar ilk başlarda hükümete, başörtüsü ve ahlak polisleri konusunda küçük bir geri adım attırmış olsa da İran hükümeti kadınlara ve eylemcilere baskısını arttırdı. Baskı, şiddet ve idamlara rağmen halk geri adım atmayarak hükümetin dayatmalarına karşı duruş sergilemeye devam ediyor.
 
Dosyamızın beşinci bölümünde İranlı film yapımcısı ve feminist aktivist Parisa Ghasemi, İran ve Rojhilat’taki direnişi, kadınların hedeflerini ve çözümü değerlendirdi. 
 
“İnsanları baskı altına almak ve ellerinde tutmak için her şeyi yapıyorlar. Tüm bu operasyonlara karşı, özellikle cezaevlerinde infazların başlamasından birkaç ay sonra insanlar rejime karşı protestolarını gerçekleştirmenin yeni yollarını bulmaya çalıştı.”
 
*İran’da katledilen Jîna Emînî’nin ardından Rojhilat ve İran kentlerinde başlayan isyan devam ediyor. Bu isyan nasıl ilerliyor? Bu bir yılda neler yaşandı ne oldu?
 
O kadar harika bir hareket yaşandı ki sanki hepimizin içinde ve İran dışındaki tüm dünyanın içinde bir şeyler uyanıyordu. Biliyoruz ki bu rejim tarafından her zaman ezildik ama bu sefer herkes ‘Yeter! Harekete geçmeliyiz’ dedi. İran'da her zaman ayaklanmalar olmuştur, yılda bir üç yılda bir yaşanıyor ancak bu defa gerçekten büyük bir fark vardı, çünkü insanlar şu anda başka bir potansiyellerinin daha olduğunun farkına varıyor, toplumda en çok baskı görenler bir aradalar. İnsanlar bu harekette bir çeşit değişim potansiyeli olduğunun farkındalar, çünkü en çok ezilen gruplar işin içindeydi ve kadınlar hareketin ön saflarında yer alıyor. Ne yazık ki rejim buna karşı acımasız, insanlar çok uzun süredir kadın hakları, insan hakları birçok talep için sokakta ama rejim birçok eylemciyi tutukladı, öldürdü ve kör etti. İnsanları baskı altına almak ve ellerinde tutmak için her şeyi yapıyorlar. 
 
Tüm bu operasyonlara karşı, özellikle cezaevlerinde infazların başlamasından birkaç ay sonra insanlar rejime karşı protestolarını gerçekleştirmenin yeni yollarını bulmaya çalıştı. Sivil itaatsizliği denediler ve bu şu anda kullandıkları en güçlü silah. Son bir yıldır her gün özellikle kadınların ve LGBTQ bireylerin paylaştığı video ve fotoğrafları görebilirsiniz. Bu hareketten önce de vardı ama görünmezlerdi, kimse yaşadıkları hakkında konuşmazlardı. Bu hareketten sonra görünür hale geldiler ve aynı zamanda haklarını elde etmeye çalışıyorlar. Çok çeşitli ve yaratıcı sivil itaatsizlik örneği var. İran'daki tüm üniversitelerde, okullarda grevler yapıldı. 'Kadın, yaşam, özgürlük’, ‘Jin Jiyan Azadi’ sloganını bağıra bağıra atan 8 yaşındaki kızlar görüyoruz. Sanat eserlerinde, sokakta dans gösterilerinde bu isyanı görüyoruz. Ellerindeki her şeyi bu rejime karşı kullanmaya çalışıyorlar.
 
*İsyana öncülük eden kadınlar oldu fakat bu isyanda birçok kimlik ve özellikle gençler de yer aldı. Bu kadar geniş çaplı bir isyanın meydana gelmesinin temel nedenleri nedir? Tüm etnik grupları ve kimlikleri bir araya getiren neydi?
 
En doğru cevabın baskı olduğunu düşünüyorum, çünkü bir araya gelenler bu toplumda en çok ezilen insanlardı. İran'ın toplumsal hiyerarşisine baktığımızda en çok ezilen kesim kadınlar, etnik gruplar ve diğer cinsel kimlikler oluyor. Bu bir nevi güce dönüştü, çünkü bir şeyleri en çok değiştirmek isteyen toplum budur. Bununla birlikte herkesin günlük yaşamda hissettiği ekonomik sorunlar da bu isyanın bir parçası. Zengin ve yoksul insanlar arasındaki makas büyük oranda açıldı. Orta sınıf gücünü kaybediyor, bir nevi yoksulluğa doğru sürükleniyor. Ama tüm bunları düşündüğümüzde asıl sebep tek kelime: özgürlük. Bu sebeple insanlar büyük bir cesaretle direniş gösterebiliyor. Bu rejimin onları öldüreceğini, tutuklayacağını ve her türlü baskı ve şiddet mekanizmasını işletebileceğini biliyor ama yine de onurları için özgürleşme cesaretiyle yürümeyi sürdürüyorlar.
 
“Her zaman otorite sizi baskılamanın bir yolunu buluyor; eğer sizinle aynı fikirde değillerse, sokakta öylesine yürüyorsanız, haklarınızın bir kısmını almak istiyorsanız... İnsanların en çok istedikleri şey kendi yaşam tarzlarını yaşamak, özgür olmak istiyorlar. Neredeyse her şey yasak. İnsanlar her dakika dönüp tavırlarını, yaşamlarını kontrol etme gereği duyuyorlar.”
 
* İran'da yükselen devrim isyanına öncülük edenler ne talep ediyor? Özellikle kadınlar ve halk ne istiyor? 
 
Kadınlar ve halk birçok açıdan gerçekten baskı altında. Örneğin özgürlük istiyorlar; kimi seveceklerini, hangi insanlarla ilişki kuracaklarını, ne giyeceklerini seçmek istiyorlar. Bu rejimin baskı altına aldığı insanların aslında çok temel, basit talepleri var. Sıradan bir yaşam istiyorlar. Tüm bu hareketi sıradan, kendi olabileceğimiz bir hayat elde etmek için yapıyoruz. Kulağa ne kadar tuhaf geliyor değil mi? Kadınlar ve diğer LGBTQ bireyler de kimlikleri hakkında hiç konuşamıyorlar. İdam cezasına varan boyutları var. Kadınlar çalışmak, iş hayatında olmak istiyor ama iş bulmaları gerçekten çok zor. İran'daki üniversitelerde öğrencilerin yüzde 60'ı kadın ancak iş piyasasında bu oranın yüzde 14'ü kadın. Bu hala böyle. Kadınlar için iş bulmak gerçekten çok zor, ayrıca önemli olan hepsi bir şekilde suçlu. Her zaman otorite sizi baskılamanın bir yolunu buluyor; eğer sizinle aynı fikirde değillerse, sokakta öylesine yürüyorsanız, haklarınızın bir kısmını almak istiyorsanız... Hepsi suç. Sokakta yürürken gelip sana ‘neden başörtünü bu şekilde takıyorsun, saçların görünüyor’ diyebiliyorlar. Hakların hakkında konuştuğunda da durum böyle. Seni bir şekilde suçlu yapmanın yolunu buluyorlar. 
 
Rejim istediğinde suçlu olursun, her an her dakika bir konudan suçlu bulunabilirsiniz ve böyle bir yaşam çok zor. Sokakta yürürken bir stresle yürüyorsunuz. İşte bu temel neden. İnsanların en çok istedikleri şey kendi yaşam tarzlarını yaşamak, özgür olmak istiyorlar. Neredeyse her şey yasak. İnsanlar her dakika dönüp tavırlarını, yaşamlarını kontrol etme gereği duyuyorlar. ‘Acaba yanlış bir şey yaptım mı, neyle suçlanacağım’ düşünceleri hâkim. Bir taraftan kendi seçtikleri özel yaşamları diğer taraftan toplumda yaşadıkları hayatları var. İkili bir yaşam sürüyorlar. Bu toplumun yaşayabileceği en sinir bozucu şey ve değiştirmek istedikleri aslında bu. Bu ikili hayatı istemiyorlar. Dışarı çıktıkları her gün yalan söylemek istemiyorlar. Sokakta ayrı bir rol evde ayrı bir rol oynamaları gerekiyor. İran'da yaşayan her insan bunu yaşıyor, hükümet için çalışan ve dindar olanın da bu ikili hayatın sona ermesi için hareket ettiğini düşünüyorum. Her zaman bir rol oynuyorlar ve bu sistem içerisinde onların da ikili bir hayatı var bunu biliyoruz.
 
“Hem toplumda hem siyasette çok çeşitliliğe karşı tek bir düşüncede birleşen bir sistem kurmak istiyorlardı. Tıpatıp aynı düşünen, herkesin birbirine benzediği tek tip bir toplum ve insanın inşasını istediler. İşte bu fark edilir edilmez, rejime ve sisteme karşı ilk gösteriyi yapan başkaldıran kadınlardı.”
 
*İran İslam Devrimi yaşandıktan sonra ülkedeki farklı kimlikler ve kadınlar ne yaşadı? Baktığımızda bu devrimin ülkeye getirisi ve kaybettirdikleri ne oldu? 
 
Herkes ilk başta bu devrimin siyasi özgürlüğü getireceğine inandı. Birlikte çalışabilen farklı partiler olacak, demokrasi gelecek, herkes oy verme ve parti beğenme hakkına sahip olacak; siyasette ve yaşamda çok çeşitlilik olacak vesaire. Fakat insanlar yavaş yavaş uyandı ve şunu fark etti: Evet, bu gerçekten radikal bir rejim. Hem toplumda hem siyasette çok çeşitliliğe karşı tek bir düşüncede birleşen bir sistem kurmak istiyorlardı. Tıpatıp aynı düşünen, herkesin birbirine benzediği tek tip bir toplum ve insanın inşasını istediler. İşte bu fark edilir edilmez, rejime ve sisteme karşı ilk gösteriyi yapan başkaldıran kadınlardı. İslam Devrimi'nden sadece birkaç ay sonraydı ve başörtüsünün zorunlu yapılacağını öğrendikten sonra sokaklara çıktılar ve bunun için mücadele ettiler. Bu hareket, rejime karşı ilk gösteriydi ve o günden beri sürüyor. Ben yaklaşık 28 yıl İran'da yaşadım ve daha sonra Avusturya'ya göç ettim ama 28 yıl boyunca mücadele ettim. Ben ve tüm kadınlar ailelerimizle dahi savaştık. Defalarca tartışmalarımız oldu, çünkü aileden başlayan bir korku vardı. Eğer çocuklarını, ailelerini kontrol etmezlerse rejim sürekli baskı uygulayacak, tutuklayacak ve bunların sonuçları olacak diye düşünürlerdi. Yani bu baskı bir şekilde aileden, okuldan, tüm toplumdan başlıyor ve atacağımız her adımda gerçekten haklarımız için her zaman mücadele etmeliyiz. 
 
İran’daki kadınların da adım adım bu sınırlama ve baskıyla mücadele ettiğini düşünüyorum ve onların bu seviyede devrimci bir harekete başlamadan önce de birçok hedeflerine ulaşabildiklerini  görebiliyoruz. Üniversiteye gitme haklarından yoksunlardı, ama şu an o kadar çok eğitimliler. Onlar da bir şekilde çalışıyor ve toplumda rol sahibi olmaya çalışıyorlar. Bu büyük bir kavga ve direniş, yorucu olmasına rağmen öyle.
 
“Biz her zaman şunu derdik, ‘Diktatörlük yıkılsın, gitsin’ sonra çözümün bu olmadığını görmüş olduk. Temel nokta bu değildi çözüm yaşamdaydı. Amacımız diktatörlük değil yaşam isteğiydi. Bu slogan ve keşif İran'daki hareketlerin ve eylemlerin yönünde ve biçiminde büyük bir değişiklik yarattı.“
 
* Bu isyanda “Jin  jiyan azadi” sloganının simge haline geldiğini biliyoruz. İlk olarak PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın paradigmasından doğan ve Rojava'da hayat bulan bu sloganın İran'dakiler üzerinde etkisi nedir?
 
Bu sloganı duyduğumuzda kafamızda bir tür özgürlüğü keşfetme anı oluştu. İlk olarak Jîna Emînî’nin cenazesinde çekilen bir videodan duymuştuk bunu ve o anı düşündüğümde gerçekten tarif edemiyorum. Sanki bir şey keşfettik ve bunu düşündüğüm duyduğum zaman ağlama isteğime hakim olamıyorum. Gerçekten çözüm orada duruyordu, sloganın söylediği buydu. Biz her zaman şunu derdik, ‘Diktatörlük yıkılsın, gitsin’ sonra çözümün bu olmadığını görmüş olduk. Temel nokta bu değildi çözüm yaşamdaydı. Amacımız diktatörlük değil yaşam isteğiydi. Bu slogan ve keşif İran'daki hareketlerin ve eylemlerin yönünde ve biçiminde büyük bir değişiklik yarattı. Kadının içinde yer alması da çok önemliydi. Tamam, toplumda en çok ezilen kesimler bu rejimle en büyük kavgayı verecek kişilerdi, çünkü değişim aracına diğerlerinden daha çok sahipler ama bununla birlikte temelde kadınlar özgürse herkes özgürdür. Bunu içeriyordu ve herkesin kullandığı bu sloganla daha ileriye gidebileceğimiz bir anı bulduk. 
 
‘Jin jiyan azadî’ sloganı hareketimizi taşıdı
 
Bu hareket başladığında nasıl ilerlediğini bazen görebiliyorduk, çünkü rejim yaptığı propagandasıyla ve bilgilerle sürekli insanları başka yola yönlendirmeye ve bir şekilde yanıltmaya çalışıyordu. Ve biz hiçbir zaman neyin doğru olduğunu bilmiyorduk. Biz bu sloganın üzerine yükseldik ve asıl mesele, ‘kadın, yaşam, özgürlük’ diye düşündük. Çok basit, sokakta dans eden insanlara bakalım; slogan yaşamdan bahsediyor değil mi ama bize ‘insanlar neden sokakta dans ediyor ki’ diyenler oluyor. Bu doğru değil, çünkü siyasi bir hareket yapıyorsunuz, bu sivil itaatsizliktir. Her zaman bu yanlış kanı vardı ama slogan bunu değiştirdi. Bununla doğru yolu her zaman bulabiliriz. Bence bu bize gerçekten yardımcı oldu, bunun ne kadar önemli olduğunu kelimelerle anlatamıyorum. Kelimelerin nasıl bu kadar güçlü ve bir hayatın sembolü olabilecek kadar önemli olabileceğini veya insanları bir araya getirip daha ileriye taşımaya yardımcı olabileceğini bilmiyordum. Bu gerçekten inanılmaz ve bizim hareketimizi taşıdı.
 
“Dünyadaki birçok kadının da bu sloganla bağ kurabileceğini düşünüyorum. Özellikle Ortadoğu'da kadınlar bir araya gelirse, birlikte daha aktif hareket edip bağlanırlarsa gerçekten birçok ülkede diktatörlüklere son verebiliriz. Afganistan'da, Suriye'de, İran'da ve Türkiye'de.”
 
*Devam edelim, sizce bu slogan içinde neyi barındırıyor ve tüm topluma, halklara ne vaat ediyor?
 
Sadece İran halkının ve Kürt halkının değil, dünyadaki birçok kadının da bu sloganla bağ kurabileceğini düşünüyorum ve belki 40 yıldır bu rejimle mücadele eden kadınların sesini tüm dünyadaki insanların bir şekilde ilk kez duyabilmesine neden oldu. Bu sefer bu sloganla ve ön saflardaki kadınlar tüm dünyayla bağ kuruyor ve dünyadaki birçok kadın da onlarla çünkü biliyorsunuz ki her kadın ataerkil sistemden mustarip. En gelişmiş ülkelerde bile ataerkilliğin var olduğunu biliyoruz, sanıyoruz ki buralar demokrasi, özgürlük alanı ama kadın cinayetleri var, ataerki var. Özellikle Ortadoğu'da kadınlar bir araya gelirse, birlikte daha aktif hareket edip bağlanırlarsa gerçekten birçok ülkede diktatörlüklere son verebiliriz. Afganistan'da, Suriye'de, İran'da ve Türkiye'de. Kadınlara yönelik o kadar çok baskı var ki, eğer bir araya gelirsek bu sloganın söyledikleriyle çok şey yapabiliriz diye düşünüyorum çünkü bu gerçek çözüm ve mutluluk yolu. Bu sloganda birçok şey görüyorum; şarkı söylemeyi, dans etmeyi, özgür bir hayatı. Hepimizin dâhil olduğu bu dünyada yaşamak zorunda bırakıldığı bu zorlu hayatta her insanın ihtiyaç duyduğu temel, küçük şeyler için gerçekten umut verici. 
 
“İran'daki insanların bu diktatörleri devirene kadar devam edeceklerini söyleyebilirim. Rejimin bu harekete karşı daha radikal ve daha baskıcı olacağını biliyoruz. Birçok kadın artık özgürlük talep etme aşamasını geçti çünkü biz özgürlük talep etmeyi bıraktık bunu istemiyoruz, biz özgürlüğümüzü rejime rağmen yaşamaya karar verdik.”
 
* Bir yılın sonunda direniş hala canlı, peki sizce bu direniş nasıl sonuçlanır nereye doğru evrilir?
 
Bu hareket başladığında biraz da olsa özgürlüğün tadını almıştık. Özgürlüğün ne kadar tatlı olduğunun farkına vardık ve kimse bunun tadını unutmayacaktır. Kafamızda özgür bir İran'ın resmini gördük, resim orada. Bundan önce rejim bizim özgürlük hayallerimizi de çalmıştı ama şimdi bunun gerçekliğini hepimiz görüyoruz. İran'da ve dışında hepimiz bir özgürlük hayali gördük. Herkes bu güzel ve tatlı hayale ulaşmak için hayatını vermeye, her şeyi feda etmeye gerçekten hazır. Bu yüzden İran'daki insanların bu diktatörleri devirene kadar devam edeceklerini söyleyebilirim. Rejimin bu harekete karşı daha radikal ve daha baskıcı olacağını biliyoruz. Ellerinden geleni ardına koymayacaklar; kadınlara yönelik birçok aptalca baskıyı devreye sokmaya devam edecekler, mesela banka hesaplarını bloke etme, pasaport vermeme gibi, bunları tartışıyorlar. Eğer başörtülü değillerse ve bu eylemleri sürdürürlerse bunlar olacak, işlerini kaybedebilirler, üniversiteden kovulabilirler. Gösterileri azaltmak ve engellemek için özellikle kadınlara yapmaya çalıştıkları o kadar çok şey var ki. Her zaman kadınların itaat etmesi için çalışıyorlar. Kadınlar gerçekten hoşlarına gideni, özgür davranmayı, başörtüsüz dışarı çıkmayı istiyor. Birçok kadın artık özgürlük talep etme aşamasını geçti çünkü biz özgürlük talep etmeyi bıraktık bunu istemiyoruz, biz özgürlüğümüzü rejime rağmen yaşamaya karar verdik. Artık İran'da o kadar çok kadın istedikleri gibi davranıyor ki ve bu rejimin karşılığında yaşatacağı sonuçları görmeye hazırlar ama geri dönmek istemiyorlar. Dönmeyecekler. 
 
‘Hep birlikte bir şeyler yapabiliriz’
 
Kadınların bir an önce bir araya gelip birlikte bir şeyler yapmasının ve birbirlerine yardım etmesinin bize yardımcı olacağını düşünüyorum çünkü aynı diktatörlüğe karşı savaşıyoruz. İran'daki İslam rejiminin Suriye'deki rejimi, Esad'ı veya Lübnan'daki Hizbullah'ı nasıl desteklediğini biliyoruz. Taliban ile aralarında bir çeşit kavga görüyor olsak da ama eminim ki onlar da Afganistan'da Taliban'ı destekliyorlar. Onlar da kadınları nasıl bastıracaklarını bunu nasıl yaptıklarını öğreniyorlar. Biz de birbirimizden öğrenebilir ve bir araya gelip bu diktatörlüklere karşı savaşmak için elimizden geleni yapabiliriz. Daha büyük ölçekte bir direniş olursa tek bir ülkeye odaklanmakla kalmazlar. Hep birlikte bir şeyler yapabiliriz ancak böyle Ortadoğu'da birçok şeyi değiştirebileceğimizi düşünüyorum.