Su ne zaman ‘su’ç oldu?

  • 09:12 23 Eylül 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Su döngüsü hakkında temel bilgilerimiz mevcut ve buna göre de suyun tükenmesi durumu söz konusu değildir. Ancak modern insanın yıkım gücü bu döngüde hesaba katılmamıştır. Son elli yılda gittikçe artan hızda sular kirletilmiştir, bu gidişata dur demezsek temiz suyun bittiği gerçeği ile karşı karşıya kalacağız.”
 
İlden Kibar
 
Su, evren ve insanlık tarihinden beri vardır, var olmalıdır da. Evreni, doğayı ve insanı olduran su, yokluğu durumunda insanı, doğayı ve evreni de yok olduracaktır. Doğa ve insan yaşamını hiçe sayan ve su kaynaklarını bile isteye tahrip eden sermaye; kendi çarkını döndürmek için de aynı suya ihtiyaç duyacaktır. Suya girip birkaç kulaç attıktan sonra karşılaşacağımız manzara okyanuslarca derin, su gibi aziz, gökyüzü gibi engin değildir. Sudan, su ile su gibi doğan insanlık; yaşamı sudan, kendini doğadan ayrı tutup suya meta, metaya yaşam demeye başlayınca su; egemenlerin elinde suça, halkın mağduriyetinde cezaya dönüştü. Kapitalizmin en çok tartışıldığı ve sömürünün en yoğun halini yaşadığımız, Thomas Hobbes’un “insanın değeri, fiyatıdır” söyleminin kabul gördüğü zamanlardayız. Özü canlı cansız tüm varlıkları sömürüye dayanan kapitalist modernite, doğal kaynaklara, suyumuza da değer biçmektedir. Aşırı kar hırsıyla zirveye taşınan kapitalist tüketim olgusunun hızla arttığı, iklimin değiştiği, doğanın talan edildiği günümüzde tüm canlılar tehdit altındadır.
 
Su kaynaklarındaki tehlike
 
Dünya nüfusunun hızla arttığı, kaynakların hızla azaldığı da bilinen gerçek. Doğa insan tahribatı karşısında kendini yenileyebilme gücünü kaybediyor. Yeryüzü kaynaklarını koruyabilmek bugün bunları kullananların yani bizlerin en önemli sorumluluğudur. Su kaynaklarına dair verileri incelediğimizde dünyadaki içilebilir ya da kullanılabilir su kaynaklarının azlığı öne çıkıyor. Dünyadaki su kaynaklarının sadece yüzde 2 buçuğu tatlı su ve bunun da sadece yüzde 1’i kullanılabilir durumda. Suya erişim birçok ülkede oldukça kısıtlı, dünya genelinde suya erişemeyen insan sayısı 850 milyonun üzerinde olmasına rağmen günümüzde su talebi günden güne artıyor ve sadece 2030 yılında su tüketiminde yüzde 50 artış bekleniyor. Ve bu ihtiyacın nereden kaynaklanacağı ise hala bilinmiyor.
 
Atık suların yüzde 25’i işlemden geçirilmiyor
 
Dünyada üretilen atık suyun yüzde 90’ı bir işlemden geçmeden ırmaklara, derelere ve kıyı sularına boşaltılıyor.  Çin, Pakistan, Endonezya, Hindistan, Afrika, Latin Amerika ve benzeri birçok ülkede güvenli içme suyu bulunamıyor. Türkiye’deki endüstriyel atık suların en az yüzde 25’i herhangi bir işlemden geçirilmiyor. Devlet su hizmetlerine yatırım yapmak yerine suda özelleştirme projelerini başlatmıştır ve dereler, akarsular, göller 49 yıllığına özel şirketlere, yabancı yatırımcılara satılmıştır. Yeryüzündeki suların hızla tükenmesi ile birlikte su madenciliği başlamış ve birçok yeraltı suyu endüstriyel olarak, tarım kaynaklı kullanıma sokulmuş ve katlanarak artan yeraltı suyu çıkarma faaliyetleri sonucu da hızla tükeneceği bilinmektedir. Avrupa kentlerinin yüzde 60’ının içme suyunun yeraltı sularından sağlandığı bilinmektedir.
 
Suyun tükenmesinin ağır sonuçları
 
Dünyadaki tatlı su hızla tükeniyor, yıllık yağış miktarı azalıyor, çölleşme hızla artarken nehirlerin suları enerji üretimi altında kurutuluyor. Yeryüzünün sınırlı kaynakları artan bir hızla kirlenmekte, biyoçeşitlilik azalmakta ve tüketilmektedir. Suyun kirlenmesi, yer değiştirmesi, kentleşme, nüfus artışı aynı zamanda iklim değişikliğinin de önemli nedenlerindendir.  Her geçen gün çok sayıda insan temiz sudan yoksun olarak yaşıyor, ekolojik kriz derinleştikçe kirli su nedeni ile ölen çocukların ve kadınların sayısı ve salgın hastalıkların sayısı artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü dünya çapında bütün hastalık ve salgınların yüzde sekseninin kirli sulardan kaynaklandığını ifade etmektedir. Her sekiz saniyede bir çocuk kirli su içtiği için ölüyor. Zenginler temiz suya her zaman erişebilirken yoksul halklar kirli sulardan ancak yararlanabiliyor. Ortalama bir insanın içme, yemek pişirme ve temizlik için günde 50 litre suya ihtiyacı vardır. Zenginlerde bu oran 600 litreyi bulurken yoksul halklarda nerdeyse 6 litredir. Birleşmiş Milletler’in hedefi, 2020 yılına kadar güvenilir içme suyu olmayan insanların oranını yarıya düşürmek olmasına rağmen bu girişimin başarısız olduğu görülmektedir.
 
Modern insanın yıkım gücü!
 
Su döngüsü hakkında temel bilgilerimiz mevcut ve buna göre de suyun tükenmesi durumu söz konusu değildir. Ancak modern insanın yıkım gücü bu döngüde hesaba katılmamıştır. Son elli yılda gittikçe artan hızda sular kirletilmiştir, bu gidişata dur demezsek temiz suyun bittiği gerçeği ile karşı karşıya kalacağız. Mega kentler ve toprağın betonlaştırılması ile hidrolojik döngü bozulmuştur. Suyu tutan toprak alanların, ormanların yok edilmesi döngüye daha az suyun katılması anlamına gelmektedir. Su sorunu ile beraber çoğu ülke ve finans kuruluşları ve uluslararası kurumlar yüksek teknolojilerle deniz suyunun arıtılmasını öne sürüyorlar. Bu pahalı teknolojilerin hepsi aksine su krizini derinleştirdiği gibi bilimin halklar yararına değil, kapitalist modernite yararına kullandığını açığa çıkarmakta ve bu büyük teknolojiler ekosisteme daha da büyük zarar vermektedir.
 
Çölleşme
 
Suyu doğada durduğu yerden yüksek teknolojik ürünlerle alarak uzaktaki büyük kentlere, endüstrilere taşımak da ekosistemin felci anlamına gelmektedir. Sorun sadece susuz bölgelerde borularla suyu taşımak için para bulma mevzusu değildir; aynı zamanda suyu çalınan, gasp edilen bölgelerin çölleşmesinin de nedenleridir. İçme suyu sağlayan şirketler doğal sularımızı şişelere doldurarak aşırı yüksek fiyatlara satıyorlar. Yine kirli suyumuzu geri dönüştürüp bize satmak için yeni teknolojiler geliştiriyor, suları kentlere taşımak için büyük borularla suyu kaynağından alarak bir başka alana taşıyarak ekolojiyi geri dönülemez şekilde tahrip ediyorlar.
 
Şişelerdeki su
 
Gelir düzeyi yüksek tüketicilere yönelik başlayan şişe suyu, bugün gelinen noktada en hızlı büyüyen endüstrilerden biri haline geldi. Tüm dünyada şişe suyu tüketimi hızla artıyor. Şişe suyunun musluk suyundan çok daha pahalı olduğu bilinen bir gerçek ancak şirketlerin kar oranları da çok yüksek. Maude Barlow “Bu gökten yağan bedava bir sıvıyı alan ve onu benzine verdiğimizden dört kat pahalıya satan bir endüstridir” der. Çoğu ülkelerde musluk suyunun da en az şişe suyu kadar hatta daha da güvenli olduğu bilinmektedir ancak kapitalist modernitenin suyu pazarlama yöntemleri ve şişe sularının daha güvenilir olduğu algısı başarılı olmuştur.
 
Bu politikalarımızı değiştirmediğimiz sürece gittikçe artan sayıda kişi susuzluktan ölecektir ve bu nedenle acilen politikamızı değiştirmek, ahlaki ve ekolojik bir zorunluluktur. Yaşam tarzımızı, zihniyetimizi değiştirmediğimiz sürece su kıtlığı önümüzdeki en temel çevre sorunu olarak karşımıza çıkacaktır.