Pozitivist bilim mekanizmine karşı Jineolojîk bilginin gücü

  • 09:02 9 Aralık 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Devlet ve iktidarın bekası açısından hayati önem taşıdığından toplumsal hafızayı silme, yerine devletli sistem bilgisini yerleştirme temel politikadır. Jineolojî bu sızıntıları, inceltilmiş saldırıları, özel savaş biçimlerini tarihi ve güncel boyutlarıyla aydınlatan eğitim, araştırma ve sosyolojik analizlerle hakikat algısını düzelten, canlandıran bilim olarak gelişmektedir. Kadının ve toplumun özsavunma bilgisi ve bilimi olmaktadır.”
 
Hüsna Emek
 
Doğal toplum ve neolitik devrim sürecinde, demokratik uygarlık tarihinde kadında harekete geçen potansiyeli ve toplumsal enerjinin yaşam gücünü bilen devletli sistem, kadın katliamı ve kırımını temel siyaseti olarak bellemiştir. Bu tarihin bilinmesinin önünü alma, çarpıtma; tarihi, devletli sistem tarihi ile başlatmada ısrarlıdır. Egemen sistemin bu ısrarının ne anlama geldiğinin Marxizm ve reel sosyalist deneyim tarafından yeterince çözülememesi mekanik zihin, bilgi ve toplum kurgusunun devamında etkili olmuştur. Modernist düşünce ve akılla kuşanan, yaşama karşı silahlanan, iktidarın oyuncağı haline gelen bilgi ve tekniğin gücü olumlanmıştır. Bu bilgi, bilim 20. yüzyılın sonlarına doğru bilim ve teknik sentezi üzerinden gelişen bilişim çağı ile her anı, duyguyu, güdüyü, isteği kontrol ederek günümüzde yüceltilen, topluma hükmeden bir tanrıya dönüştürülmüştür. Sömürü ve operasyonlarla hakikat algısındaki en büyük çarpıtma; kadın emeği, bedeni ve toplumsallığı üzerinde yaratılmıştır. Etik-estetik katliamı ile kadın kültürü, bedeni, yaşamı nesneleştirilmiş, cinsel metalaşma normalize edilmiş ve temel özgürlük alanı olarak sunulmuştur.
 
Özsavunma bilgisi ve bilim 
 
Hakikat algısındaki çarpıtma, iktidarın sürekliliği açısından zorunludur. Televizyon, internet, sanal alem; bu süreklilikte sınırsız imkânlar yaratırken toplum ve kadın üzerindeki tahakküm bir ticaret, endüstri, tüketim alanına dönüştürülür. Teknolojik imkânlar, pozitivist bilim mekanizmaları ve alanları gerçek ve kurgunun yer değiştirmesine, algıda çarpıtmaya yatırılmış durumdadır. Bu kurguyu bozacak her tür bilginin önünü almak, temel strateji olarak belirlenmiştir. Pozitivist bilim bu stratejiye hizmet eden en büyük düşman konumuna yükselmiştir. Hakikat algısını güçlendirecek bilgiyi gizleme, çarpıtma ve yok etme stratejisini izleyen iktidar aklı, topluma sızdırılarak sonuç alınmak istenir. Yanlış, kirli, sahte bilgilerle kötü yaşamın kilometre taşları döşenir. Kadın tarihini, bilimini, kimliğini yok sayma, hakikat çarpıtmasının merkezinde yer alır. Devlet ve iktidarın bekası açısından hayati önem taşıdığından toplumsal hafızayı silme, yerine devletli sistem bilgisini yerleştirme temel politikadır. Jineolojî bu sızıntıları, inceltilmiş saldırıları, özel savaş biçimlerini tarihi ve güncel boyutlarıyla aydınlatan eğitim, araştırma ve sosyolojik analizlerle hakikat algısını düzelten, canlandıran bilim olarak gelişmektedir. Kadının ve toplumun özsavunma bilgisi ve bilimi olmaktadır.
 
İdeolojik saldırılar
 
1990’larla birlikte kadın kimliği ve hakikatini tanımlama arayışı yeniden güçlenirken liberalizm de kimliksizleştirme politikasını derinleştirir. Neo-ultra liberalizmin pompaladığı kimliksizlik tartışmaları, toplumsuzlaştırma, köksüzleştirme amacı taşıyan derin ideolojik saldırılar olarak süreklilik kazanır. Toplumu, bireyi ve kadını toplumsal kimliğinden arındırma, özünü bozma ve başkalaştırma amacı taşıyan kapitalist sistemin üzerinde daha kolay yükseleceği zemini yaratma saldırılarıdır. Kadının toplumsal gücü ve yaşam enerjisinin toplumsal kimliğe kavuşmasının, toplumsal dönüşüme öncülük etmesinin ve demokratik toplumsal gelişimin önü alınmak istenir.
 
Kadın kimliğini cinsellik sınırlarına çekme eğilimi 
 
Feminist hareket içinde de cins temelli tanım ve mücadeleyi aşan kadının çoğul kimliklerine (ulus, sınıf, cins, inanç, ırk) sahip çıkmayı öne çıkaran eğilimler gelişir. Bu tartışmalar, kadının toplumsal gücünü, kadında biriken potansiyel enerjiyi harekete geçirmeye dönüktür. Kadını sadece cins kimliği etrafında tanımlama ve bu tanım etrafında daraltılan kadın merkezli politika ve mücadeleyi aşmak isteyen feminist kuram ve politikayı içerir. Bu arayışa karşı kadın kimliğini ısrarla cins, cinsiyet, cinsellik sınırlarına çekme eğilimleri de vardır. Dar ve sabit kadın kimlik tanımını aşma arayışı, biyolojik cinsiyeti aşma ve kimliksizliği cinsiyetsizlik olarak sunan queer teoriyle barajlanır. Kadın ve erkek cinsini toplumsal cinsiyetçilik algısının yarattığı, biyolojik temelinin olmadığı fikri, bilimi hiçe sayan bir ısrarla yaygınlaştırılır ve günümüzde etkili bir düşünce biçimine dönüştürülür. Bu eğilim etrafında ortaya çıkan durumu, feminist teoriye kafa yoran ve feminist hareketin etki gücüne inanan Josephine Donovan, feminizm içinde bir “karşı-devrim” olarak tanımlar. Bu karşı-devrim feminist hareketle sınırlı kalmamakta, bütün kadın özgürlük arayışlarını ve hareketlerini tehdit etmektedir. Kadın kimliğinin toplumsal karakteri sonul ve sonsuz bir kırılmaya uğratılmak istenmektedir.
 
Abdullah Öcalan’ın kadın kimliği üzerine tespiti 
 
Abdullah Öcalan’ın kadının bir cins kimliğinden öte olduğu, toplumsal karakter taşıdığı tespiti, bu kimlikten ve toplumsallıktan arındırma operasyonlarını boşa çıkarmada temel rol oynamaktadır. Jineolojî bu toplumsal karakterin bilimsel ve tarihsel temellerini görünür kılma ve günümüz mücadeleleri ile biriken tecrübeyi sentezleme çabası içindedir. Bu açıdan toplumun maddi ve manevi yapısallıkları, üretimi ile yakından ilgilenmekte, kadının toplumsal karakterini güçlendiren bilgi ve bilimin tarihsel ve güncel boyutları üzerine yoğunlaşmaktadır. Kadının yaşamın yeniden üretimi ve sürdürülmesinde oynadığı merkezi rolü yeniden özgür toplumsallığın gelişimine katkı sunan düzeye taşımak istemektedir. Bu rol ataerkil sistem saldırıları ile ciddi bir parçalanma, tehdit ve sömürü ile tahrip edilmiş, dumura uğratılmıştır. Buna rağmen toplumsal kimliğin devlet ve iktidarın dayattığı suni sınırları, parçalanmayı reddettiği ve aşmaya kalkıştığı her zaman ve mekânda devreye girmekte, görünür olmaktadır. Günümüzde Kürdistan, Ortadoğu ve dünyanın birçok yerinde toplumsal kimlik ve kültürünü koruma, yaşatma; küresel kapitalizme veya sömürüye geçit vermeme direnişlerinde öne çıkmaktadır. Kadın, toplumsal kimliğin tanımlanması ve aydınlatılmasında öncülük rolünün bilincine vardıkça harekete geçmekte ve toplumsal enerjiyi daha fazla harekete geçirmektedir.