Yok etme savaşına karşı var olma savaşı…

  • 09:04 30 Ağustos 2022
  • Kadının Kaleminden
 
“Ortadoğu ve Kürdistan’daki savaşın geldiği düzey itibariyle barışı istemek en naif haliyle kendini kandırmak olur. Yok etme saldırıları karşısında militarizme, savaşa, sömürüye ve talana karşı net tutum alarak varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama savaşını vererek toplumsal barışı var edebiliriz.”  
 
Wenda Dursend 
 
İnsanın insanlaşma serüveninde zorun olmadığı kadın toplumsallığında insanın özsel gerçekleşmesi ile yaşam enerjisine bir akışı olmuştur. Erkeğin kadın üzerinde geliştirdiği ilk ezen ezilen çelişkisi sınıfsal ve ulusal sömürüyü de beraberinde getirmiştir. Bir sistem olarak şiddetin gelişimi tarihte bir kırılmaya neden olmuştur. Ana kadın toplumsallık sisteminden devletçi uygarlığa geçişle erkek egemen zihniyetin sistemi hakim olmuştur. Kadının yaşam yaratımları Enki’nin İnanna’dan çaldığı “104 M” mitolojisindeki ifadesi aynı zamanda kadının yaşam yaratımlarının gaspına karşı varlığını koruma refleksinin dışa vurumudur. Tüm kaybetmeleri doğru çözümlersek güçlü çıkışı da buradan yapabiliriz
 
Devletlerin militarizm politikası
 
Zor tarihsel toplumsal süreç itibariyle ezilenlere karşı kullanılmış olmakla birlikte bunun karşısında varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama temelinde ezilenin de meşru savunma temelinde kendini var etme amaçlı olarak da gelişmiştir. İnsanlık tarihinde özsavunma temelinde gelişen bilinçlenme ve örgütlenme karşısında günümüzde talan sömürü düzenin tahkimi üzerinden yürütülen kirli savaş halini almıştır. Devletlerin asker ve polis gücü ile toplum savunmasız bırakılarak kendisinin toplumun güvenliğini sağladığı safsatası özünde devletlerin tahakküm ve sömürü politikalarına meşruiyet kazandırmadır. Güç ve tahakküm ilişkileri itibariyle erk aklın egemenliğini karakterize eden ve İktidar ideolojisi olan militarizm devletlerin politikalarını etkilemektedir. Militarizmin cinsiyetçilikle güçlü bağı olup cinsiyetçi yaklaşımı ile savunması zayıf kılınmış kadınlar saldırılar karşısında daha fazla darbe almışlardır. Güçlü ordu asker millet kurgusuyla kadınsı özellikleri zayıflık, erkeksi özellikler de güçlülük olarak makul ve makbul özellikler olarak tanımlar. Kadın annelikle kutsallaştırılarak kaç çocuk doğurmasına kadar sınırlar çizilerek nüfus kadın bedeni üzerinden denetim altına alınmıştır. 
 
Kadına yönelik tecavüz
 
Militarizmin güç ilişkilerinden ürettiği şiddet ile kadını ötekileştiren cinsiyetçi yaklaşımları yüzünden savaş politikalarından en fazla kadınlar etkilenmektedir. Bugün savaşa seferber edilen bütçe ile halk açlığa ve yoksulluğa mahkum edilirken yoksulun da yoksulu kılınan kadınlar bunu daha da derinden yaşamaktadır. Milliyetçiliğin militarizmle güçlendiği devletçi toplumlarda ölmek ve öldürmek ikileminde kan kültürü yüceltilirken diğer taraftan ötekinin yok edilmesini ise kadın bedeni üzerinden geliştirdiği tecavüz kültürü ile yapmaktadır. Düşmana ait her şey ganimet olarak ele geçirilirken aynı zamanda düşman onurunu kırmayı kadın bedeni üzerinden geliştirerek kadın savaşın nesnesi kılınmıştır. Savaşta tecavüz bir silah olarak kullanılmaktadır. Kadının namus ile eşleştirilmesi savaşlarda kadına yönelik tecavüz saldırılarına neden olmaktadır. Bizim kadınlar şeklinde sahiplik ve koruma duygusu ile buna karşılık düşman kadınları şeklinde düşman olarak görülen halkın kadınlarına sahip olma, kontrol etme, kullanma, fethetme şeklinde gelişmektedir. 
 
İmha politikaları ile kırıma uğratma 
 
Düşmana ait her şeyi ele geçirme şeklinde şiddetin hedefi kadınlar olmaktadır. IŞİD barbarlığı eliyle kaçırılan Êzidî kadınlar ganimet olarak görülerek sistematik tecavüze uğrarken modern dünyanın gözleri önünde köle pazarlarında satılığa çıkarıldılar. Düşman olarak görülen halkı ezme, onursuzlaştırma olarak şiddetin sınırsızlığı ve kayıtsızlığında yozlaştırılmış savaş ile toplum tam bir çürümeye terk edilmiştir. Devletler elinde tuttuğu zor aygıtı ile kutsal devlet miti ve ulusun çıkarları sosuyla üretilen savaş söylemi halklar, inançlar, kültürler, dinler arası şiddeti beslemektedir. Ulus devletin tekçi ve merkeziyetçi zihniyeti hakim kimliğin tahakkümü altında bulunan tüm öteki kimlikler inkar ve imha politikalarıyla kırıma uğratılmaktadır. Bugün de AKP-MHP iktidarı tarafından Kürt kimliğine yönelik tam bir kırım politikası yürütülmektedir. Güneyde yürüttüğü kirli savaşta kimyasal silah kullanarak insanlık suçu işlerken diğer taraftan Kürdistan doğasına yönelik güvenlik kılıfıyla rant ve talan ile yaşam alanları insansızlaştırılmak isteniyor. Şengal’e yönelik saldırılar ve Rojava’ya yönelik işgal ve ilhak ile Kürt kazanımlarını yok etme ve Kürt soykırımını pratikleştirmek istiyor. 
 
Toplumsal barışı var edebiliriz
 
Halka yönelik geliştirdiği özel savaş politikalarıyla devletin kolluk güçlerinin bizatihi içinde yer aldığı ve yerel işbirlikçileri eliyle genç kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve fuhuş geliştirilirken diğer yandan uyuşturucu kullanımını yaygınlaştırarak gençleri dilinden kültüründen ve değerlerinden kopartarak toplum yozlaştırılarak teslim alınmak isteniyor. Günümüz gerçekliğinde militarizmin sahnesinde savaş oyunlarının biri bitmeden diğerinin başladığı gerçeklikte Ortadoğu ve Kürdistan’daki savaşın geldiği düzey itibariyle barışı istemek en naif haliyle kendini kandırmak olur. Yok etme saldırıları karşısında militarizme, savaşa, sömürüye ve talana karşı net tutum alarak varlığını koruma ve özgürlüğünü sağlama savaşını vererek toplumsal barışı var edebiliriz.