30 yıllık bir ‘savaşçının’ mücadelesi

  • 09:03 22 Kasım 2022
  • Portre
 
Gülistan Dursun
 
İSTANBUL - Kürt kadın hareketinde 30 yılı aşkındır yer alan Ülker Özatik, DEHAP Kadın Kolları’ndan TJA aktivistliğine uzanan mücadelesini anlatıyor: “Eskiden sadece Ülker'dim. Ama şimdi mücadele içinde bir savaşçıyım. Bu mücadele beni bu evreye getirdi.”
 
Mirabal Kardeşler’den kadınlara miras kalan 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken kadınlar alanlarda, meydanlarda hakları için mücadele ediyor ve erkek-devlet şiddetine karşı baş kaldırıyor. Ülker Özatik de, 30 yıldır Kürt kadın mücadelesi içerisinde olan ve erkek-devlet şiddetine karşı bir an olsun bile geri adım atmayan bir kadın. Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti olan Ülker ile soluksuz mücadelesini konuşmak için evine misafir oluyoruz.
 
Bir kumru meselesi
 
İstanbul’da yapılan eylem ve etkinliklerin bir çoğunda en ön saflarda yer alan Ülker, sıcak bir karşılama ile beni içeri alıyor. Mütevazi bir kahvaltı ile beni ağırlayan Ülker, sohbetin koyu olduğu bir anda penceresinin kenarına konan kumru yavrularını beslemek için masadan kalkıyor. “Kuşları her gün besliyor musun?” diye sorduğumda “Günde iki öğün besliyoruz. Sürekli gelen iki tane var. Onlara ‘devrimci’ diyoruz. Ama onlara karışan başka bir tane daha geliyor ona da ‘faşist’ adını koymuşuz” yanıtını veriyor. Ülker’in kumrular pencere önüne konmasın diye engel koyan komşularına biraz sitemli olduğunu da fark ediyorum. Gelişen sohbet ile birlikte Ülker’in hayatını daha da merak etmeye başlıyorum.
 
Köyde okula gönderilen 3 kız çocuğundan biri
 
Derken sonra başlıyor anlatmaya. 1956 yılında Qers’in Têkor ilçesinde eski adı Pekranê şimdiki adı Tekôr köyünde dünyaya gelen Ülker’in adını Azeri olan babaannesi koyuyor. İsminin anlamı ise “güçlü bir yıldız.” Dokuz yaşındayken köyde ilk defa okulun açıldığını ancak kız çocuklarının okula gönderilmesinin ayıplandığı için çoğunlukla erkek çocuklarının okula gittiğini söylüyor Ülker. 70 haneli köyde okula sadece üç kız çocuğunun gittiğini ve o da muhtar olan babasından kaynaklı biraz şanslı olduğu için okula giden üç kız çocuğunun içerisinde yer aldığını paylaşıyor. Okulda erkek çocukları ile oyunlar oynadığı için sürekli aileden, komşulardan tepki aldığını belirten Ülker, kız çocuklarının erkek çocuklar ile oynamaması gerektiği söylemleri ile karşılaşması üzerine daha o yaşlarda bir tuhaflığın olduğunun farkına varıyor.
 
Asimilasyon politikaları ile tanışma
 
Ülker, devletin Kürt çocukları üzerindeki asimilasyon politikaları ile ilk defa gittiği okulda karşılaşıyor. Hiç bilmediği ve zorunlu kılınan Türkçe’yi konuşmadığı için öğretmenlerinin baskı ve şiddetine maruz kalıyor. Ülker, o dönemde de yaşanan devletin ajanlaştırma politikalarını “Öğretmenler aramıza ajanlar koyardı. Teneffüs aralarında Kürtçe konuştuğumuzda gidip ispiyonlarlardı bizleri. Bununla yetinmeyip evde dahi Türkçe konuşun diyorlardı” ifadeleri ile anlatıyor. Ülker, beş yıllık okul hayatını “Burnumuzdan getirdiler” sözleri ile özetliyor.
 
Köy yaşamı ve devlet baskısı
 
Köyde yaşam sürdüren Ülker, belirli dönemlerde yaylalara çıktıklarını da anlatıyor. Yayla kültürünün güzelliklerine dikkat çeken Ülker, “15 köy olarak yaylaya çıkardık. Kadınlı, çocuklu bir buçuk ay birlikte vakit geçirirdik. Ardından geri köye dönüş olurdu. Evet yokluk vardı ama güzel bir yaşamdı. İnsanlar arasında sevgi duygusu, yardımlaşma vardı. Komün yaşamı vardı” diyor. Ülker, devlet şiddetine de değinmeden geçmiyor. Jandarmalar tarafından PKK’lilere “yardım” ettikleri gerekçesiyle köylerinin basıldığını, gençlerin gözaltına alındığını amcasının da işkenceye maruz kaldığını ve bu işkenceden kaynaklı hastalıklarının çıktığını ve bu şekilde hayatını kaybettiğini aktarıyor. Bütün baskılara rağmen köyün yurtsever kimliğini halen de koruduğunu da ekliyor Ülker. 
 
Metropolde Kürt özgürlük mücadelesi ile tanışma
 
Ülker, 14 yaşında hiç tanımadığı yüzünü dahi görmediği birisi ile evlendirilir ve yaşadığı köyden çıkmak zorunda kalır. Köyden ayrıldıktan sonra da devletin köylerine ve ailesine baskı uygulamaya devam ettiğini söylüyor. Ülker, evlendikten beş yıl sonra sağlık problemlerinden kaynaklı hamileyken ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etmek zorunda kalıyor. Ağır bir hastalık süreci geçiren Ülker, metropol yaşamına alışmaya çalışıyor. Burada beş çocuğu olan Ülker, İstanbul’da Kürt özgürlük mücadelesi ile tanışıyor. Çocukları küçük olmasına rağmen örgütlenme çalışmaları yapan bir kadından etkileniyor. Daha sonra çalışmalarda yer alan Ülker, ilk zamanlarda eşi tarafından engellenmeye çalışılıyor. “Kadınsın, nasıl parti çalışmalarında yer alacaksın, ayıptır”  söylemleri ile karşılaşan Ülker, bu söylemler karşısında daha da mücadeleye bağlandığını aktarıyor.
 
Mücadelenin ilk zamanları
 
Ülker, 1990 yılında kurulan Halkın Emek Partisi’nde (HEP) çok aktif olmasa da çalışmalarda yer alır. Zamanla mücadelede aktif rol alan ve 1997 yılında kurulan Demokratik Halk Partisi (DEHAP) Kadın Kolları’nda yer alan Ülker, o dönem kadınların fazla iradesinin olmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Yönetim hangi kararı veriyorsa, bizler de evet derdik. Bizim kararımız,  planlamamız kabul edilmezdi. Bizim de bir irade olabileceğimizin farkında değildik. Zamanla okumalar, haftada bir eğitimlerimiz olurdu. Dergilerimiz, gazetelerimiz geldiği zaman sahip çıkardık. Kadın Kolları’ndaydık ama bunlara da sahip çıkardık. Çünkü onlara sahip çıktığımızda bir şeylerin sahibi olabileceğimizin farkındaydık. Yani farkına varmamız eğitim ve okumalar ile oldu. Sayımız azdı ama güçlüydük. Kadınlarla toplantılar, görüşmeler yapardık. Halk da sahipleniyordu. Bugün bu evreye gelmişsek mücadele gösteren kadınlar sayesindedir. Onlara borçluyuz.”
 
Dönemin eylemleri ve kazanımları
 
Kadın Kolları’ndan sonra da 2005 yılında da Demokratik Toplum Partisi (DTP) ile Kadın Meclisleri’nde çalışmalar yürütmeye başlar Ülker. Kadın Meclisleri’nde daha çok irade sahibi olduklarını, kendi kararları doğrultusunda hareket ettiklerini anlatıyor. Dönemin ruhunun daha coşkulu olduğunu dillendiren Ülker, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın tecrit durumuna karşı katıldığı eylemleri şu ifadeler ile anlatıyor: “30-40 kadınla, ‘Ben gülümü istiyorum’ sloganı ile eylem gerçekleştirdik. Ellerimizi zincirledik ve tecrit halini protesto ettik. Gözaltında da dört gün boyunca bekletildik. Karakolda ifade vermezdik. Yine avukat görüşmelerinin olmadığı başka bir süreçte ise 2’nci köprüyü çocuklarımız ile birlikte işgal ettik ve bir hafta sonra Önder Apo ile görüşme sağlanırdı.”
 
Erkekle mücadele
 
Ülker, mücadele ile tanıştıktan sonra hayatında çokça değişim ve dönüşümün yaşandığını da paylaşıyor. Yılların geçmesi ile birlikte artık çalışmalarda “Ülker anne” olarak anılıyor. Mücadele içerisindeki erkekler ile de mücadele ettiklerini belirten Ülker, “Özgün çalışmalar yürüttüğümüzden kaynaklı erkekler bize sitemde bulunuyordu. Evlere kadın arkadaş olmadan rahat gidemediklerini hatta kapıların onlara açılmadığını söylüyorlardı. Bunun için bizi de yanlarına götürmek istiyorlardı. Biz de onlara, ‘Biz sizin anahtarınız değiliz’ cevabını veriyorduk. O zaman anladık biz kadınlar çok güçlüyüz, irade sahibiyiz” diye anlatıyor. Kadınların, Kürt özgürlük mücadelesi içerisinde kendi mücadeleleri sonucu yer aldığını da sözlerine ekliyor.
 
‘Özgürlük mücadele etmektir…’
 
“Biz kadınız, kimliğimiz ve irademiz var” diyen Ülker anne, kadın hareketinin çok güçlendiğine dikkat çekiyor. Kürt kadın tarihinin dünyaya örnek teşkil ettiğini, birçok kadına ilham kaynağı olduğunu kaydeden Ülker anne, özgürlüğü, “İradedir, güçtür, mücadeledir. Mücadele etmediğin süreçte ne derece özgür olabilirsin ki?” sözleri ile tarif ediyor.   
 
 ‘Kadın hareketi bir eşiğe geldi’
 
Siyasi parti çalışmalarında ağırlıklı olarak kadın alanında yer alan Ülker anne, sokak sokak, mahalle mahalle kadınlarla, halkla buluşur. Ülker anne, sürece göre en yoğun, güçlü çalışmaların yürütüldüğü ayağın Dicle Kadın Kültür Merkezi olduğunu belirtiyor. Kadın Kolları’ndan başlayıp kurulan birçok dernek ve kadın örgütünde çalışma yürütüyor. Şimdi de TJA aktivistliği yapan Ülker anne, devletin Kürt kadından korktuğunu ifade ediyor ve  tüm baskılara rağmen Kürt kadın hareketinin bir eşiğe ulaştığının da altını çiziyor.
 
Cezaevi ve çalışmalara dönüş
 
Ülker anne 2009 yılında eş zamanlı gerçekleşen KCK operasyonları kapsamında tutuklanıp cezaevi deneyimi de yaşar. Cezaevinde iken annesini kaybeden Ülker anne, 2012 yılında cezaevinden çıkarken arkadaşlarını arkasında bıraktığı için ağladığını söylüyor. Cezaevinden çıktıktan bir ay sonra çalışmalara tekrardan devam ediyor Ülker anne: “Büyük bir aşk ve coşkuyla mücadeleye devam ediyorum. Daha yapacağımız çok şey var. Yükümüz ağır. Varlık ve yokluk sürecinin içerisinde olduğumuzun farkındayız.”
 
‘Kadınlar serhildana kalktı’
 
Kürt kadınların başlarının hep dik olduğunu söyleyen Ülker anne, kadın özgürlük mücadelesine dair şu değerlendirmeyi yapıyor: “Büyük bir inadımız var. Devlet kadın iradesinden, mücadelesinden korkuyor. Bugün kadınlar artık 'kaderimiz' demiyor. Bir serhildana kalkmış durumdalar. Yüzlerce kadın, çalışmaları, zılgıtları ile bu faşist sisteme karşı direniyor. Kadınsan, siyasetçiysen elbette zorlukları oluyor. Ama kadın mücadelesi dünyaya örnek olmuş durumda. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fikirleri dünyaya bir felsefe oldu. Kadın özgür olmadığı sürece dünya da özgür olmaz. Biz de diyoruz ki ‘Serok Apo’ özgür olmadığı takdirde biz de özgür olmayız. Bu birbiri ile bağlantılıdır. Ve artık ‘Jin jîyan azadî’  slogandan çıktı, bir felsefe haline geldi.”  
 
Ortak kadın mücadelesi
 
Batıdaki kadın hareketlerinin ortak çatısı olan Kadınlar Birlikte Güçlü’nün önemine de dikkat çeken Ülker anne, "Çünkü kadının kurtuluşu birlikte hareket etmekten geçer. Bir araya gelelim fikirlerimizi, düşüncelerimizi söyleyelim. Parça parça bir sonuç elde edemeyiz. Talebimiz sadece Kürt kadının özgürlüğü değil, dünyadaki bütün kadınların özgürlüğünü istiyoruz” diye konuşuyor. 25 Kasım’a doğru giderken eskiye oranla Kürt kadınların da artık daha fazla bu günü sahiplendiğini ifade ediyor. 25 Kasım Taksim Tünel’de gerçekleşecek yürüyüşe daha güçlü katılımın olacağını vurgulayan Ülker anne, “Devletin kirli zihniyetini protesto edeceğiz” diyor.
 
‘Bir savaşçıyım’
 
Ülker anne, son olarak da kadına dayatılan “kölelik” sistemine karşı “Eskiden sadece Ülker'dim. Ama şimdi mücadele içinde bir savaşçıyım. Bu mücadele beni bu evreye getirdi. Siz de gelin el ele verelim bu mücadeleyi büyütelim. Kadın ruhunu açığa çıkartalım. Sistemin bize dayattığı kölelik sistemidir. Biz bu kölelik sistemini kabul etmiyoruz. Buna karşı baş kaldırdık, herkesin bu mücadeleye dahil olmasını istiyorum. Kendini, kimliğini tanımasını istiyorum” sözleri ile kadın mücadelesinin önemine ve daha da büyütülmesi gerektiğine işaret ediyor.