Die Linke Milletvekili: Türkiye’de Öcalan’sız demokrasi olmaz

  • 09:01 7 Ağustos 2022
  • Siyaset
 
Derya Ren
 
DİYARBAKIR - Türkiye’nin Kürt sorunun çözümsüzlüğü ile birlikte PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulamaya koyduğu tecrit politikalarına değinen Almanya Sol Parti (Die Linke) Milletvekili Gökay Akbulut, “Öcalan’sız bir Kürdistan olmaz ve Öcalan’sız Türkiye’de bir demokrasi yürütülemez” dedi.  
 
Kürt sorunundaki çözümsüzlük Türkiye’de toplumun tamamına yayılan bir kriz haline dönüşüyor. Savaşa aktarılan kaynaklar, bölgede aralıksız süren operasyonlar, Federe Kürdistan Bölgesi  ile Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik gerçekleştirilen saldırılar topluma derin bir ekonomik kriz olarak yansıyor. AKP-MHP iktidarı bunun yanı sıra tüm uluslararası platformlarda ve diplomasi görüşmelerinde Kürtlerin kazanımlarını pazarlık konusu yapıyor.  
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit ise yaşanan tüm sorunların kaynağı olarak değerlendiriliyor. Tecridin kırılması için Kürtler yıllardır  mücadele ederken, Abdullah Öcalan’a yönelik İmralı’da uygulanan özel politikalar birçok kesimin de gündeminde.
 
Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, bunun Kürt sorunuyla bağlantısı, Türkiye’nin Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırıları, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliklerinin kabulün ardından Ortadoğu’da yaşanacak gelişmelere dair Almanya Sol Parti (Die Linke) Milletvekili Gökay Akbulut  ile konuştuk. 
 
"Alevi kimliğinin bilinci vardı küçük yaşta. Kürt kimliği ile daha çok Almanya’da tanıştım. Almanya’ya göç ettikten sonra 90’lı yıllarda yaşanan sürecin etkisinde çok kaldım."
 
* Siz çocukken ailenizle beraber Türkiye’de yaşanan sorunlardan kaynaklı Almanya’ya göç ettiniz. Ancak o tarihten bu yana hala Türkiye’de toplum, devlet baskısını yaşıyor. Ve hala çıkış yolu olarak göç ediyor. Bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?
 
Kayseri Sarızlı doğumlu Kürt’üm. Bizim ailelerimizin büyük kısmı Malatya Kürecik’ten diğer kısmı da Dersim’den sürgün edilmiş. Küçük yaşta sadece Kürtçe konuşmanın yasak olduğunu hatırlıyorum. Aile büyükleri gizli bir şey olunca Kürtçe konuşurlardı. Biraz Kürtçem vardı ama pek fazla anlayamazdık. Sonra ekonomik nedenlerle bir takım göçler oldu. 70, 80 ve 90’lı yıllarda aileler Avustralya’dan Kanada’ya tutun, Belçika, Fransa ve Almanya’ya Avrupa’nın çeşitli yerlerine göç edildi. İşçi ailesi olarak göç ettik. Tabi Alevi kimliğinin bilinci vardı küçük yaşta. Kürt kimliği ile daha çok Almanya’da tanıştım. Almanya’ya göç ettikten sonra 90’lı yıllarda yaşanan sürecin etkisinde çok kaldım. Sürekli babama Kürdistan ve Kürtler ile ilgili haberleri Almanca’dan Türkçe’ye tercüme ediyordum. 1995 yılında babamla birlikte Belkçika’ya ‘sürgün ve parlamento kurma’ toplantısı için gitmiştik.
 
90’lı yıllardaki savaşların, köylerin yakılması ve göç edilmesini yaşayan insanlara bire bir tanık oldum. Sonrasında babamla birlikte yürüyüşlere, eylemlere ve etkinliklere katıldım. Ve bu tür eylemlere katıldıktan sonra Kürtlerin hakkını savunmak için politika okumaya karar verdim. Bununla beraber gazeteci, avukat veya politikacı olacaktım. Üniversite hayatımda da Kürdistan Öğrenciler Birliği’nde ve aynı zamanda Kürdistan Akademisyenler Birliği’ndeki çalışmalarda yer aldım. O dönemden bu güne kadar konferanslar, toplantılar, yürüyüşler, mitingler ve eylemler hayatımın temel bir parçası oldu. Almanya’da, Mannheim kentine yerleştikten sonra, Belediye Meclisi’ne seçildim. Orada ezilen işçi, emekçi, göçmen olan insanların haklarını savunmak için birçok komisyonda yer aldım.
 
2017’de Federal Parlamento’ya seçildim, 2021’de tekrar seçildim. Tabi ki çok yorucu ve yıpratıcı bir süreç oldu ikinci dönemi kazanabilmek. Ama genel olarak tabi Kürtlerin kriminalize edilmesi, 129 AB paragrafı adı altında bütün Kürt kurumlarına karşı yapılan antidemokratik uygulamalar vardı. Almanya’da yaklaşık 1 milyon Kürt yaşıyor ama hala eşit göçmen kimlikleri ile tanınmıyorlar. Sadece Türkiye, Suriye, Irak veya İran vatandaşı olarak Kürtler uyum politikasına maruz bırakılıyor. Kürtlere ve Kürt hareketine karşı birçok yasak politikaları uygulanıyor. Ve şuan Almanya’da yeni bir hükümet seçildi. Bu hükümet bir yıldır iktidarda. Ama aynı politikaları Yeşiller Partisi ve Espedi Koalisyonu da sürdürüyor. Almanya’da şuan Kürtlere karşı yine aynı politikayı yürütülüyor.
 
"PKK Lideri Sayın Öcalan’ın serbest bırakılması gerekiyor. Biz Sayın Demirtaş’ın, Sayın Yüksekdağ’ın ve bütün siyasi tutsakların serbest bırakılmasını talep ediyoruz."
 
* Türkiye’de başta Kürtler olmak üzere “Türk, sünni, erkek” olmayanlara dönük sistematik bir baskı politikası olduğunu söyleyebilir miyiz?
 
Kürtler hala Türkiye’nin birçok yerinde, özellikle batıda ırkçılığa maruz kalıyor. Kürt işçi ve emekçileri iş bulmaktan tutun, ev bulma konusunda sayısız ırkçılığa maruz kalıyor. İkinci sınıf insan muamelesi görüyor. Kürtlerin dilleri yasaklanmış, aynı zamanda okullarda anadilde eğitim diye bir yapılanma yok, bir takım kurslar dışında. Kürtlerin temel insan hakları Türkiye’de ihlal ediliyor. Kürt illerinde Kürtlerin kendilerini yönetmeleri kriminalize ediliyor. Tüm bunlarla beraber Türkiye’nin terör problemi yok ama çok ciddi bir demokrasi problemi var. Ve biz Almanya’daki Sol Muhalefet Partisi olarak Kürtlerin temel haklarının, Türkiye’de iade edilmesini talep ediyoruz. Başta Sayın Abdullah Öcalan’a karşı yürütülen tecrit politikasının bir an önce durdurulması gerekiyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Ortadoğu’nun değişimi açısından Kürtler çok önemli bir faktördür.
 
PKK Lideri Sayın Öcalan’ın serbest bırakılması gerekiyor. Biz Sayın Demirtaş’ın, Sayın Yüksekdağ’ın ve bütün siyasi tutsakların serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Daha önce Almanya’da ve Avrupa Konseyi’nde yer aldığım için özellikle cezaevlerindeki hak ihlalleri çok ciddi bir sorun ve kadın siyasi tutsaklara karşı büyük bir baskı var. 2022 yılında yaşıyoruz ve hala Türkiye’de birçok yerde yeni cezaevleri açılıyor ve açık cezaevi sistemi kurulmuş durumda. Gasp, taciz, tecavüzcüler ve diğer farklı suçlara karşı 1-2 sene içerisinde yargı sistemi serbestlik kararları veriyor ama siyasi tutsaklar yıllarca cezaevinde çok ağır koşullar altında bulunduruluyor. Biz hümanist bir parti olarak cezaevlerinin kapatılmasını istiyoruz. Türkiye’deki yargı sistemi tamamen yok sayılacak bir düzeyde. Türkiye bir hukuk devleti değil. Ve binlerce HDP’li yöneticinin ve üyelerin tutuklu olduğu bir süreçte yaşıyoruz. Bu antidemokratik bir durum. Türkiye’de gelecek sene içerisinde seçimler olacak ve biz Sol Parti olarak Sayın Öcalan ile görüşmeler yürütülmesini talep ediyoruz. Kürtlerin, özgürlükler ve basın  özgürlüğü  ve kadın hakları konusunda, ekolojik talana karşı çok önemli faktör olduklarını düşünüyoruz. Ve bu görüşmelerin bir an önce yürütülmesini talep ediyoruz.
 
"Kürt kadınları çok büyük bedeller ödeyerek, Kürdistan’ın dört parçasında DAİŞ’e karşı ve İslamcı organizasyonlara karşı çok büyük bir direniş sergiledi. Bütün dünya ve kamuoyu bu direnişe tanık oldu."
 
* Türkiye’de en temel sorunlardan biri olarak Kürt sorunu karşımıza çıkıyor. Zaten Ortadoğu’da bu sorunun yansımalarını görüyoruz, ancak Avrupa’yı da dinlemek isteriz. Örneğin aktif siyaset yürüttüğünüz Almanya’da toplumun Ortadoğu’ya ve Kürt sorununa bakışı nasıl?
 
Türkiye’nin tarihi ile yüzleşmesi gerekiyor. Kürtlere, Alevilere ve Ermenilere karşı yaptıkları soykırımların hesabını vermesi gerekiyor. Ancak baktığımız zaman Türkiye’nin bu soykırımlarla hiçbir zaman yüzleşmediğini görüyoruz. Almanya, şu an her  ne kadar ırkçılık baş göstermiş olsa da bu konuda örnek bir ülke. Yahudilere karşı yapılan soykırımla ilgili Almanya tarihsel bir yüzleşme yaşadı. Bu Türkiye için de geçerli, tarihi ile yüzleşmeli ve Kürtlere karşı yapılan soykırımların hesabını vermeli. Bizler Sol Parti olarak Almanya’da muhalefet politikası yürütüyoruz. Bir yandan Rusya, Ukrayna ve Rusya krizi var. Ama diğer yandan Türkiye AKP-MHP iktidarı faşist bir iktidar. Muhalefete karşı her türlü saldırıyı yapan, hukuk devletini ve basın özgürlüğünü devre dışı bırakan Türkiye iktidarı ile Almanya’da kurulan hükümet uzlaşıyor ve masaya oturup Türkiye’yi stratejik bir NATO ülkesi olarak ele alıyor.
 
Almanya’daki Yeşiller’ in de bu politikaya dâhil olması çok ikiyüzlü bir politika. HDP’nin Türkiye için ne kadar büyük bir rol taşıdığını Yeşiller de biliyor aslında. Doğaya karşı yapılan saldırılar, diğer yandan demokrasi ve kadın hakları, ezilen bütün kimliklerin hakkını savunan bir programı olan partinin, bütün baskılara rağmen HDP’nin yıllardır Türkiye’nin ve Kürdistan’ın her bir parçasında direniş içerisinde olduğunu takip ediyoruz. Özellikle Yeşiller’in böyle ikiyüzlü bir politika yürüttüğünü, bire bir devlet politikasını kopyalayıp aynı şekilde yürütmesini muhalefet partisi olarak kınıyoruz. Yeşiller Dış İşleri Bakanlığı  görevini Sayın Annalena Baerbock devraldığında feminist bir paradigma ile ilerleyeceğini belirtmişti.
 
Kürt kadınları çok büyük bedeller ödeyerek, Kürdistan’ın dört parçasında DAİŞ’e karşı ve İslamcı organizasyonlara karşı çok büyük bir direniş sergiledi. Bütün dünya ve kamuoyu bu direnişe tanık oldu. Kürt kadınlarının ne kadar ağır bedeller ödediğini hep beraber takip ettik. Yeşiller, feminist politikadan söz ediyor ama Erdoğan gibi bir iktidarla masaya oturup normal stratejik partner olarak ele alıyor. Buradaki ikiyüzlü politikayı Sol Parti olarak tabi ki eleştiriyoruz. Ve önümüzdeki süreçte eylülden sonra komisyonlar, parlamentolar tekrar işleyişe geçecek ve bu konuları tekrar komisyonlarda ele alacağız.
 
"Almanya’nın güvenlik politikası da şuan farklı bir şekilde dizayn ediliyor ve Türkiye bir partner olarak ele alınıyor. Putin’e medya üzerinden diktatör deniliyor ama Erdoğan gibi bir diktatör ile de masaya oturuluyor ve uzlaşmalar yapılıyor."
 
* Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliği antlaşmalarında yine Kürtler üzerinden bir pazarlığa varıldı. Bu karardan sonra Kürtleri ve Avrupa’yı neler bekliyor?
 
NATO’nun tarihçesini ele alarak, NATO’yu kabul etmiyoruz. NATO kuruluşundan beri Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyanın birçok yerinde savaşlara sebep olan bir yapıdır. Bu yapının güvenlik politikası her zaman diğer ülkelerin savaşa, kaosa ve göçlerle yüz yüze kalmasına neden olmuştur. NATO’yu kabul etmemekle beraber Rusya’yı da eleştiriyoruz. Rusya’nın da egemen bir güç olduğunu ve diğer kesimleri ezdiğini görüyoruz. Bizim için önemli olan uluslararası hukukun uygulanmasıdır. Bu durum hem NATO ülkeleri hem de Rusya için geçerli. Dünya çapında Çin bir yandan, Rusya, Amerika ve NATO ülkeleri bir yandan paylaşım savaşları yürütüyor, NATO politikası adı altında. Bizim için önemli olan ezilen ülkelerde halkların kültürlerini ve kimliklerini savunmak. Almanya Putin’in diktatör olduğunu aylardır eleştiriyor. Almanya’da şuan var olan hükümet ekolojik ve feminist bir parti olduğunu iddia ediyor ama Ukrayna’ya ağır silahlar ihraç edilmesini talep ediyor. Biz bunu doğru bulmuyoruz.
 
Almanya askeri güç açısından uluslararası konjonktürde daha farklı bir yere gelmek istiyor. Ekonomik ve askeri olarak Avrupa ülkelerinde en iyilerinden birisi ve bu gücü militarist bir güce aktarmak istiyor. Önümüzdeki yıllarda bu paylaşım savaşlarında daha büyük bir rol almak istiyor. Askeri açıdan örneğin 1 milyar Euroluk bir askeri bütçe ayrıldı. Almanya’nın güvenlik politikası da şuan farklı bir şekilde dizayn ediliyor ve Türkiye bir partner olarak ele alınıyor. Putin’e medya üzerinden diktatör deniliyor ama Erdoğan gibi bir diktatör ile de masaya oturuluyor ve uzlaşmalar yapılıyor. Ve geçmişte Türkiye’de özellikle kadın haklarına karşı, Kürtlere ve bütün ezilen kimliklere karşı çok ciddi saldırılar var. İslam sentezi hala Türkiye politikasını belirliyor. Önümüzdeki süreçte Türkiye’de kadın hakları konusundaki gelişmeleri ele alacağız. İstanbul Sözleşmesi’ni tekrar gündeme taşıyacağız. Ezilen tüm halkların kimliklerini de komisyonlarda ve Almanya kamuoyunda da dile getireceğiz.
 
"Türkiye’de bir sene sonra seçimler olacak. Burada dünya kamuoyuna, Almanya hükümetine ve Avrupa Konseyi'ne, BM’ye de çağrımız; Sayın Öcalan ile tekrar görüşlmelerin sağlanması ve Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesidir."
 
* PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 23 yıldır uygulanan bir tecrit var. 16 aydır da hiçbir haber alınamıyor. Sizce neden tecrit uygulanıyor, amaç nedir?
 
Sayın Öcalan’a karşı yıllardır bir tecrit uygulanıyor. Bu durum uluslararası hukuka aykırı. Kürtlerin ve Sayın Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm konseptinin Ortadoğu’da, Türkiye’de ve bütün Kürdistan’da kapitalist ve merkeziyetçi devlet sistemine karşı bir alternatif model oluşturduğunu herkes çok iyi biliyor. Ama Kürt kadın hareketi, Rojava Devrimi ile birlikte dünya çapında çok büyük bir başarı elde etti ve bütün dünya buna tanık oldu. Hem feminist hem ekolojik hem de demokratik alternatif bir konsept uygulanmasının temel kaynağı da Sayın Öcalan ve Demokratik Konfederal Sistem’dir. Bu sistem Türkiye’de ve Ortadoğu’da alternatif en güçlü sistemlerden birisidir. Sol Parti olarak tabi ki Sayın Öcalan’a karşı ve bütün siyasi tutsaklara karşı yapılan antidemokratik uygulamalarını eleştiriyoruz. Tecrit bir an önce durdurulmalıdır. Avukatların, ailelerin ve kamuoyunun İmralı ile tekrar görüşmeler sağlaması çok önemlidir.
 
Türkiye’de bir sene sonra seçimler olacak. Burada dünya kamuoyuna, Almanya hükümetine ve diğer Avrupa Konseyi'ne, BM’ye de  çağrımız; Sayın Öcalan ile tekrar görüşlmelerin sağlanması ve Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesidir. Türkiye ekonomik ve demokrasi açıdan çok ciddi bir kriz yaşıyor. Kürtler, Türkiye’nin geleceği hakkında çok önemli bir güçtür. Bütün perspektifleri  bir araya getirecek faktör ise HDP ve Sayın Öcalan’dır. Önemli olan tecridin kaldırılmasıdır.
 
"Öcalan’sız bir Kürdistan olmaz ve Öcalan’sız Türkiye’de bir demokrasi yürütülemez. Birçok sosyalist parti Avrupa Parlamentosu’nda ve Avrupa Konseyi’nde yaptığımız görüşmelerde tecridin kaldırılması ve Sayın Öcalan ile diyalog kurulması gerektiğini belirtiyoruz."
 
* Avrupa siyasetinde ve toplumunda tecrit gündemi biliniyor mu ya da tecrit konusu nasıl gündeme geliyor? Tutum nedir?
 
Öcalan’sız bir Kürdistan olmaz ve Öcalan’sız Türkiye’de bir demokrasi yürütülemez. Birçok sosyalist parti Avrupa Parlamentosu’nda ve Avrupa Konseyi’nde yaptığımız görüşmelerde tecridin kaldırılması ve Sayın Öcalan ile diyalog kurulması gerektiğini belirtiyor ve liberal partilerden yeşil partilere kadar bütün görüşlerimizde bunun önemini vurguluyoruz. İzolasyonun ve terör perspektifi ile yaklaşılmanın Türkiye açısından hiçbir perspektif olmadığını görüşmelerde sürekli ele alıyoruz. Önemli olan bu çalışmaları yürütmektir.
 
"KDP’nin ikiyüzlü bir savaş yürüttüğünü de görüyoruz. AKP-MHP iktidarı ile ortak bir şekilde hem ekonomik hem de güvenlik açısından ortak çalışıp Rojava Devrimi’ne karşı yapılan bu saldırılar, bölgedeki operasyonlar KDP’nin onayı altında yürütülüyor."
 
* Tecrit politikaları ve Kürt sorununun çözümsüzlüğü ile birlikte Türkiye, Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılar gerçekleştiriyor. Burada kimyasal silah kullanıldığına dair bilgiler yansıdı, belgelendi, dünyanın gündemine geldi. Ancak buna rağmen insan hakları örgütleri, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi’nin sessiz kalmasının nedeni nedir sizce? Bölgedeki savaşa, uluslararası güçler neden müdahale etmiyor ya da neden savaş suçlarına karşı etkin bir adım atmıyor?
 
Bütün ülkelerin ekonomik çıkarları, NATO politikalarından dolayı Türkiye’ye karşı sistem içi partiler sessiz kalıyor. Ama STK’lar ve sosyalist partiler bu konuda farklı bir tutum sergiliyorlar. Bundan birkaç hafta önce Hewlêr’den Almanya’ya bir delegasyon geldi. Bizler KDP’nin bu politikasını o toplantıda ele almıştık. Gelen heyetin başkanı Almanya’da, Kürt Almanya Parlamenterler Grubu’nun kurulmasını talep etmişti. Diğer yandan KDP’nin ikiyüzlü bir savaş yürüttüğünü de görüyoruz. AKP-MHP iktidarı ile ortak bir şekilde hem ekonomik hem de güvenlik açısından ortak çalışıp Rojava Devrimi’ne karşı yapılan bu saldırılar, bölgedeki operasyonlar KDP’nin onayı altında yürütülüyor. Gerçekleştirdiğimiz görüşmelerde KDP’nin bu tutumuna son vermesini talep ettik. Geçmişte olduğu gibi Barzani ailesinin sürekli PKK’ye ve Kürtlerin kazanımlarına karşı sürekli ittifak yürütüp çıkar içinde olmasını biz Sol Parti olarak eleştiriyoruz. Burada ulusal perspektif önemlidir. Türkiye’nin Irak bölgesinden çıkmasını da talep ediyoruz.
 
* Günümüzde yaşanan kapitalizmin yapısal krizi savaşı halklara katliam olarak dönüyor. Abdullah Öcalan’ın bu krizlere çözüm olarak sunduğu 3’üncü Yol perspektifini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Kalıcı barış, demokratik ve feminist sistem olması açısından kapitalizme ve emperyalizme karşı bölgedeki alternatif konseptlere bakarsak, Demokratik Konfederalizm çok önemli bir perspektiftir. Farklı din ve ırkların bir arada yaşamasını şu anki statüyü sağlayan merkeziyetçi devlet ve sistemler bunu sağlayamıyor. Yüzyıllardır aynı topraklarda yaşayan birçok etnik kimlik ve inançlar var. Ve Demokratik Konfederalizm bunun yaşatılması açısından bir örnektir. Bu sistemi Kürtler Rojava’da çok ağır bedeller ödeyerek uyguluyor. Önemli olan bu modelin dünya çapında tanınmasıdır. Kürtlerin haklarını önümüzdeki süreçlerde korumak gerekiyor. Bu bütün ezilen kimlikler açısından çok önemlidir.
 
"Ulus devlet ve militarizme karşı Demokratik Konfederalizm önemlidir. Sadece Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halkları için değil, dünyanın diğer bölgeleri için de önemlidir."
 
* Abdullah Öcalan, halklara kapitalizm ve devlet dışı kuramsal dayanaklar sunuyor. Avrupa’daki demokratik kesimler bu düşünceye nasıl bir ilgi gösteriyor?
 
Sözde gelişmiş ülkelerde parlementer sistemin çöküşünü izliyoruz. AB’de ve Almanya’da da çok ciddi ırkçı dalgalanmalar yaşanıldı. Orada da parlamenter sistem sürekli krizler yaşıyor Biz de alternatif demokrasi modellerini ele alıyoruz. Ve tabi ki Demokratik Konfederalizm, Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’nun değişim dönüşümü açısından önemli bir modeldir. Dünya çapında da benzer modeller tartışılıyor. Rusya’yı ele alırsak yürüttüğümüz görüşmelerde Balkan Federasyonu modelleri tartışılıyor. Demokratik Konfederalizm ile paralel modeller bunlar. Merkeziyetçi devletlerden ziyade alternatif konseptler çok önemli bir noktada duruyor. Ulus devlet ve militarizme karşı Demokratik Konfederalizm önemlidir. Sadece Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu halkları için değil, dünyanın diğer bölgeleri için de önemlidir. Savaşın olduğu her yerde barışın ve enternasyonalit dayanışmaların bütünleşmesi çok önemlidir.