Feleknas Uca: Şengal’de öz yönetim yeni bir yaşama sebep oldu

  • 20:13 1 Ekim 2022
  • Güncel
 
İZMİR - Ege İnsan Hakları Okulu çalıştayında konuşan HDP’li Feleknas Uca, statüsüz bırakılmak istenen Şengal’de öz yönetim deneyiminin yeni bir yaşama sebep olduğuna dikkat çekti. 
 
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), Dünyada İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupalı Avukatlar Birliği (ELDH), Avrupa Demokrat Avukatlar Birliği (AED) ile İzmir Dayanışma ve Bilimsel Araştırma Derneği tarafından düzenlenen Uluslararası Ege İnsan Hakları Okulu 2022 Sonbahar Çalıştayının 2’nci gününde, öğleden sonra “Adalet krizi derinleşirken toplumsal hareketlerin durumu” başlıklı oturum düzenlendi. 
 
‘Saldırı arttıkça direniş de arttı’
 
Bu oturumda konuşan Jineoloji Dergisi Yayın Kurulu üyesi Avukat Ruşen Seydaoğlu, Kürt kadınların geleneksel toplumsal cinsiyet rolü ve devletin dayattığı kimliklerden sıyrılarak üçüncü yolu çizdiğini söyledi. Kadınların bu çoklu saldırının içinde bir kimlik oluşturabilmek için farklı deneyimler ortaya koyduğunu ifade eden Ruşen, kadınların evlere hapsedilen ulaşılamayan kadınları örgütlemenin yollarının aradığını ve bunu meclisler haline getirdiğini belirtti. Kürt kadın hareketinin yakaladığı dinamik sayesinde güçlü kadın siyasetçilerin tutuklanmasına rağmen yoluna devam ettiğini söyleyen Ruşen, “Gücünü hem teoriden hem de eylemden alan kadınlar akıl ve mücadele sistematiğiyle devam etti. Buna karşın yüzlerce kadın kurumu ve milyonlarca kadının örgütlü olduğu kurumlar kayyımlarla kapatılmaya çalışıldı. Devletin saldırısı arttıkça direnişini de arttığı bir durum ortaya çıktı” dedi.
 
Jineoloji
 
Kadın erkek arasında yaşanan eşitsiz ilişkilerin toplumsal anlaşmayı bozduğuna dikkat çeken Ruşen, Kürt kadınların hukukun mevcut konumunun bu sorunu çözemediğini sözlerine ekledi. Jinelojinin burada önemli olduğunun altını çizen Ruşen, “Toplumsal sözleşmenin odaklarından birisi nasıl yaşayacağız tartışmalarıydı. Bu çerçevede Kürt kadın hareketi eş yaşamı tartışmaya açtı. Bu bir erkek kadın ya da doğayla kuracağımız ilişkinin genel ilkelere nasıl dönüşeceği ile ilgiliydi. Toplumsal faydayı açığa çıkarabilecek bir hukuk tartışması yaratmayı söylüyoruz. Jineloji toplumsal bir bilimsellik toplumu dönüştürecek bir bilim kaygısı. Jineloji kendisini demokratik modernitenin bilim ayağı olarak ifade ediyor. Kürt kadınlarını hareketi gibi bir yanılgı yaratsa da ulus ötesi biçimde ağlarını ören kadınların demokratik konfederalizmi ile aşılacağını söyleyen bir tartışmayı devam ettiriyoruz. Mevcut sistem kendisini yok ediyor. Bizim buradan yeni bir hukuk tariflememiz gerekiyor” sözlerini kullandı.
 
‘Emek ordusu yaratma ihtiyacı var’
 
Ardından söz alan gazeteci Bahadır Özgür de özne değil de failden yola çıkıldığında Türkiye’deki bütün meselelerin ekolojiye geldiğini söyledi. Ekolojik yıkımla toplumsal katmanların dağılmasının eş zamanlı olarak geçtiğini belirten Özgür, “Hak siyasetinin yaşadığı krizin altında yatan ilişkiler buradan şekilleniyor. Hak siyaseti anlamında yeni olanaklar sunuyor. Yeni bir emek rejimi kurulmak istenen düzende bunun yolu ‘artık nüfus’ yaratmaktan geçer. Nüfusun doğal artışının yanında yeni bir emek ordusu yaratma ihtiyacı var. Bu AKP’nin becerdiği bir şey. Emek rejimi kurulurken bütün toplumsal katmanlar alt üst olmuş. Bugün Türkiye tam da bunu yaşıyor” ifadelerine yer verdi. 
 
‘Êzidî katliamı’ 
 
Çalıştayın “Yerel yönetimler ve toplumsal hareketler” başlıklı oturumunda konuşan HDP Milletvekili Feleknas Uca, Şengal deneyimi üzerinden yerel yönetim deneyimlerini paylaştı. Şengal’deki öz yönetimin bölgede verilen kadın mücadelesi ve DAİŞ’in gerçekleştirdiği katliamdan bağımsız konuşulamayacağını dile getiren Feleknas, 2013 yılında Şengal’de gerçekleşen Êzidî katliamından söz etti.  Feleknas, “Bu katliam gerçekleştiği sırada KDP’li peşmergeler Şengal’den çekildi. Öncesinde sizi koruyacağız demişlerdi. DAİŞ geldiğinde ilk onlar kaçtı. Êzidîler yalnız bırakıldı. 12 özgürlük hareketi savaşçısı oraya yöneldi. 3’ü KDP tarafından yakalandı. Sadece 9 kişi mücadele edip insani koridorun açılmasını sağladı. Susuz ve yemeksizlikten onlarca insan hayatını kaybetti. 21’inci yüzyılda yaşanan en büyük trajedi Êzidî kadınların yaşadığı trajediydi. Dünyanın hiçbir yerinde kadınlar pazarlarda köle olarak satılmadı. Musul’da Êzidî kadınların ellerine zincir vurup çarşaf giydirdiler. IŞİD elinden kurtulan kadınlarla konuştuğumuzda bir defa değil günde defalarca kez satıldıklarını söylediler” diye belirtti. 
 
‘Şengal’de öz yönetim’ 
 
“Bu katliamın sebeplerinden birisi de Şengal’in örgütsüz olmasıydı” diyen  Feleknas, şöyle devam etti: “Şengal’de Êzidîlerin öz yönetimleri olsaydı bu katliam olmayacaktı. Ama katliamdan sonra bölgede öz yönetimler oluşmaya başladı. Öz yönetimle birlikte kadın ve gençlik meclisleri oluşturuldu. Kültür ve basın çalışmaları yapıldı. Bu, Şengal’de yeni bir yaşama sebep oldu. 70 yaşındaki anneler dahil mevzilerde Şengal’i savunmaya başladılar. IŞİD elinden kurtulan kadınlar Şengal savunmasına katıldı. Bu öz yönetimle birlikte yeni bir yaşam oluştuğu için Irak bölgesindeki en sakin bölge Şengal oldu. Ama Türkiye devleti kaç defa Şengal’e saldırdı. Hastaneler, sivil halk bombalandı. Êzidî toplumu için önder olanlar hedef olarak görüldüler. Şengal’deki öz yönetim birçok çevre tarafından tehlike olarak görülüyor. İradesiz ve köle bir toplum istiyorlar.”
 
‘Anlaşma Şengal için büyük bir sorundu’
 
Şengal üzerinde statüsüzlüğün devam etmesinin istendiğini kaydeden Feleknas, “Şengal’in kendisini örgütlemesi için daha da güçlenmesi lazım. Onun için bu konu çok önemli. Soykırım öncesi ve sonrasında önemli bir değişim var. Ama bu iradeye tahammülleri yok. 9 Ekim’de Irak ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasında yapılan anlaşma da Şengal için büyük bir sorundu. Bu anlaşmada bütün güçlerin Şengal’den çıkarılması istendi. Şengal’de doğmuş ve burayı savunmuş insanların buradan çıkmasını istiyorlar. Halk da bunu kabul etmiyor. Keşke Şengal dağının dili olsaydı da soykırımın trajedisini ve verilen direnişi anlatabilseydi” diye konuştu.
 
‘Belediyeler ve özerklik boğuldu’
 
Ardından konuşan akademisyen Zülfiye Yılmaz ise, Türkiye’de yerel özerlik ifadesinin Anayasa’da geçmediğini belirtti. Belediye ve ile özel idaresi kanunlarında belediyelere mali ve idari özerklik tanımı yapıldığını söyleyen Zülfiye, “Bu tanımlar 2011 yılından itibaren kaldırılmaya başlandı. Bu tarihte kapsamlı bir Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi yerel yönetimlerin yetkilerini sarstı. Belediye kanununda büyükşehirler, ilçe belediyeleri karşısında güçlendi. 2016’da belediyenin gündelik hayatını etkileyecek düzenlemeler getirildi. Belediyelerde hizmetin aksadığını denetleme yetkisi sulh hakimlerinden alınıp valilere verildi. Bu iç denetim ve mali özerkliği etkileyen bir mesele olarak gündeme geliyor. Böylece belediyeler ve özerklik boğuldu” diye kaydetti.
 
‘Yargıya talimat’
 
Belediyelerin güvenlik nedeniyle taşınmazlarının İçişleri Bakanlığı’na devredilmesi kararı alındığını dile getiren Zülfiye, aynı zamanda belediyenin bütün gelirlerini yönetme yetkisinin cumhurbaşkanına verildiğini ifade etti. Başka bir düzenlemeyle yatırım fonlarından yararlanmanın cumhurbaşkanının takdirine bağlandığını ekleyen Zülfiye, “Bu şundan önemli. Yakın zamanda yerel yönetimler için uluslararası bir kredi çıktı. Bu krediden hangi belediyelerin yararlanacağı konusunda cumhurbaşkanı karar verecek. Yine belediye başkanı ya da meclis üyesi hakkında soruşturma başlatılma sürecinde savcılık makamı soruşturma açmak istiyorsa büyükşehir için İçişleri Bakanı’ndan ilçeler için kaymakamlıktan izin almak zorunda. İzin verebilmeleri için ön inceleme yapmaları gerekiyor. Bu yargıya talimat niteliğinde bir madde anlamına geliyor” sözlerine yer verdi.