Delegasyon heyeti: Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için birlikte çalışacağız

  • 13:18 28 Ocak 2023
  • Güncel
İSTANBUL - Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon heyeti, sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri ile gerçekleştirdiği “Uluslararası Tecrit” konulu forumda, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması için hep birlikte çalışacaklarının mesajını verdi.
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış tecride ilişkin aralarında hukukçu, gazeteci ve akademisyenlerden oluşan, 7 farklı ülkeden gelen 36 kişilik Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon üyelerinin 25-27 Ocak tarihleri arasında İstanbul, Ankara ve Amed’de gerçekleştirdiği ziyaretler sonrasında, Taksim Hill Otel’de sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri ile “Uluslararası Tecrit” konulu forum gerçekleştirildi.
 
Her kesimden katılım
 
Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon üyesi 36 kişinin yer aldığı foruma Asrın Hukuk Bürosu avukatları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi üyesi çok sayıda avukat, Emek ve Özgürlük İttifakı temsilcileri, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay ile çok sayıda milletvekili, Adalet Nöbeti tutan anneler, sivil toplum örgütleri, insan hakları savunucuları, hukuk örgütleri, sol-sosyalist ve siyasi parti temsilcileri ile çok sayıda kişi katıldı. Forumun yapıldığı salonun ekranında, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) Kurmancî, İngilizce ve Türkçe dillerinde, “Foruma Tecrîdê ya Navneteweyî – Tecride Karşı Uluslararası Forum” yazısı yer aldı.
 
‘Özel’ tecrit rejimi
 
Forumun açılış konuşmasını yapan HDP Hukuk Komisyonu ve ÖHD üyesi avukat Veysi Eski, delegasyon ile ziyaretlerinin dördüncü gününde forumda bir araya geldiklerini paylaştı. 23 yıldır İmralı Cezaevi’nde tutulan Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklar üzerinde “çok özel” bir tecrit rejimi uygulandığını vurgulayan Veysi, “Bu rejim hukuk alanının tamamen dışına çıkarılmış bir belirsizlik rejimi. Bu belirsizlik rejimi ta Sayın Öcalan Suriye’den çıktıktan sonra 9 Ekim komplosuyla uluslararası güçlerin de dahiliyetiyle o günden günümüze dek devam etmektedir. Hepimizin bildiği gibi hukukun en temel kavramlarından biri öngörülebilirliktir. Herhangi bir fiil işlediğinizde onun neticesi hukuk tarafından tanımlanmıştır. Ama İmralı rejimi dediğimiz rejimde ise hiçbir öngörülebilirlik söz konusu değil. Tamamen bir belirsizlik aralığına 23 yıldır Sayın Öcalan ve mahkumlar sıkıştırılmış vaziyettedir” dedi.
 
‘Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeler toplumu rahatlatıyor’
 
Veysi, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Bu belirsizlik, toplum ve özellikle Kürt halkı üzerinde sürekli olarak bir baskı aracı olarak da kullanılmaktadır. Kürt halkının özellikle Sayın Abdullah Öcalan ile kurmak istediği iletişim ve Kürt sorununun çözümündeki muhataplık, günümüze dek çeşitli gerekçelerle inkıtaa uğratılmaktadır. Özellikle son 23 aydır dünyanın geçmişten günümüze hiçbir hapishane rejiminde olmayan mutlak bir iletişimsizlik rejimi İmralı’da yürütülmektedir. Bu, Kürt sorunundaki güvenlikçi politikaların devreye sokulmasıyla eş zamanlı olarak ilerlemektedir. Sayın Öcalan ile ne zaman sınırlı olarak da olsa belirli bir iletişim kurulduğu takdirde hem toplum hem de Türkiye halkları üzerinde inanılmaz bir rahatlama yaşadığımızı kendi yaşam deneyimlerimizden biliyoruz.”
 
‘Heyet Sayın Öcalan’ın rolünü yerinde tespit etti’
 
Uluslararası komplonun da 23 yıldır devam ettiğini söyleyen Veysi, “Özellikle delegasyonumuz Türkiye’nin kendi hukukunu uygulamadığı gibi taraf olduğu sözleşmeleri de uygulamaması ve üzerlerine düşen görevleri yerine getirmemesi üzerinden bir çalışma yürütmek için burada. Delegasyonlarımız üç gün içerisinde birçok çevreyle görüşmeler yürüttü. Türkiye siyasetinde de Sayın Öcalan’ın rolünün ne kadar yerinde olduğu yerinde tespit ettiler” şeklinde konuştu.
 
Yol haritası çizilecek
 
Daha sonra söz alan ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül de, “Bugün hapishane sadece Sayın Abdullah Öcalan ya da Kürt Özgürlük Hareketi değil herkesin gündemi haline gelmiş durumda” ifadelerini kullandı. Ziyaretler boyunca birçok deneyim paylaşıldığını belirten Rengin, “Her yapı kendi çerçevesinden bu çerçeveyi genişletmeye dair katkı sundu. Direk bu cehenneme maruz kalanlar ile birlikte buradan yol haritası ve somut önerilerle çıkmayı umut ediyoruz. Biz Türkiye’de kalanlar olarak ne yapacağız ve delegasyon neler yapacak diye çerçeveyi birlikte çizeceğiz. ÖHD olarak devamını getireceğimizi de söylemiş olalım” diye konuştu.
 
‘Sayın Abdullah Öcalan korsanca kaçırıldı’
 
Daha sonra konuşma yapan PKK Lideri’nin avukatlarından Emran Emekçi ise tecridin seyri ve 2022 yılının verilerini sundu. Emran, “21’inci yüz yılın başında Abdullah Öcalan’a özgü tecrit sistemi geliştirildi ve 24’üncü yılına girdi. 2015’e kadar bu tecrit ağırlaştı, 2021’den sonra da mutlak iletişimsizlik haline dönüştürüldü” dedi. PKK Lideri’nin uluslararası komplo ile tecrit edildiğini dile getiren Emran, “Hakkında usulüne uygun düzenlenmiş bir yakalama kararı bile olmayan Sayın Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’da korsanca kaçırılıp Türk uçağına teslim edildi. Ve İmralı’da tek kişilik hapishaneye koyuldu. Bu hapishane de yasal değildir. Tek tutuklusu Sayın Abdullah Öcalan olacak şekilde yeniden inşa edildi. İmralı Ada Hapishanesi için böyle bir karar Resmi Gazete’de yoktur” cümlelerini kullandı.
 
Hukuksuzluk ‘Öcalan 2’ kararıyla kanıtlandı
 
İmralı Cezaevi’nin hukuk, anayasa ve olağan üstü kriz yönetimine bağlandığına dikkat çeken Emran, “Tecrit altında sağlığı bozarak zaman içinde öldürme politikasına dayanmaktadır. Siyasi öç alma anlayışını Meclis tutanaklarına da geçirerek 2005 yılında yasal hale getirdiler. Bu düzenlemenin hukuki olmadığı, insanlık onuruna aykırı bir rejim olduğu AİHM’in ‘Öcalan 2’ kararıyla kesin olarak kanıtlandı. Aradan 9 yıl geçmesine rağmen kararlar hala uygulanmadı. Hükümet AİHM kararlarını denetlemekle yükümlü. Uygulamada da AİHM kararının tam tersine tecrit koşullarını olumsuz yönde daha da ağırlaştırılmış süregelen tam ve mutlak tecrit düzenine vardırmıştır. 2016 yılında ilan edilen OHAL’e kadar aile ve avukat görüşleri koster bozukluğu gibi inandırıcı olmayan kararlarla sürekli olarak engellendi” dedi.
 
Incommunicado CPT raporuyla tespit edildi
 
Incommunicado’ya dair bilgi veren Emran, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Verilen kararlar mutlak tecrit ve inandırıcı olmayan idari ve mahkeme kararlarına bırakılmıştır. 2018’de OHAL’in kaldırılmasına rağmen yasalarda tanınan avukat ve aile görüşleri, telefon hakkı, mektup, faks ve haberleşme hakkına yönelik yasaklar bu sefer de periyodik olarak 3 ve 6 ayda bir yenilenen disiplin cezaları ve yasaklarla sürdürülmektedir. Mutlak tecrit, iletişimsizlik ve haber alınamama halini incommunicado olarak aldatıcı ve yanıltıcı olduğu CPT raporuyla da açıkça tespit edilmiştir. Tavsiyeler yerine getirilmemiş, müvekkillerimiz Abdullah Öcalan ve diğerler tutsaklardan haber alınamamış, dış dünyadan haber alma hakları engellenmiştir.
 
2022 yılı haber alamama yılı oldu!
 
Bu süreçte müvekkillerden herhangi bir mektup, faks alınmamış, telefon görüşüne izin verilmemiştir. 2022 yılına girmeden 24 Aralık 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurarak incommunicado’ya derhal son verilmesi konusunda tedbir kararı alınması istenmiştir. AYM, 12 Ocak 2022 ara kararıyla tüm hakların topyekün ortadan kaldırılmasını hukuka aykırı bulmayıp, tecrit talebini reddetmiştir. 2022 yılı tümüyle mutlak iletişimsizlik ve haber alamama yılı olmuştur. Tek bir telefon görüşüne bile izin verilmedi, mektuplara yanıt alınamadı, ulaştırılıp ulaştırılmadığı dahi bilinmiyor. Aileleri tarafından 2022’de hem Bursa Cumhuriyet Savcılığı hem de İmralı Cezaevi Müdürlüğü’ne yapılan toplam 49 başvuruya cevap verilmemiştir. Yüz yüze tek bir aile görüşü yapılmadı. Vasisi tarafından her hafta yapılan başvuruların tamamı yanıtsız bırakıldı. Avukatların yıl boyunca her iki kuruma yaptığı toplam 98 başvuruya da yanıt verilmedi.
 
Yasaklar incommunicado’yu meşrulaştıramaz!
 
Yıl sonunda 20 Aralık’ta Veysi Aktaş’ın babasının vefat etmesi için defin işlemlerine katılması talebiyle başvuruda bulunuldu. Böylesi insani bir durumda bile yasanın incommunicado’ya ara verilmemiştir. Kararlar avukatlara tebliğ edilmiyor, avukatları devre dışı bırakılarak gizlice yürütülmüştür. Korsanca bir yöntem uygulanmaktadır. Avukatlara yönelik de bir tecrit söz konusu. Müvekkilimizin olmayan telefon görüşmelerine yasak getiriliyor. Mutlak tecrit, Guantanamo örneğini bile geride bırakmıştır. Dünyada böyle bir cezaevi sistemi bulunmamıştır. Birleşmiş Milletler (BM) ve CPT kararları uygulanmamaktadır. Incommunicado 2022 yılında kesintisiz sürdürüldüğünden haber alınamama hali olmuştur. Yasaklar incommunicado’yu meşrulaştıramaz. 2 yıla varan haber alınamama hali yasal görülemez. Tek kelimeyle suç pratiğidir.
 
İmralı barış adası olmalıdır!
 
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, bütün yükümlülüklerin ihlali anlamına gelen haber alınamama hali, sistematik olarak işkence ve görevi kötüye kullanma anlamına gelmektedir. Bundan çıkışın tek yolu vardır, demokratik çözüm ve barış konumunda olan Abdullah Öcalan ile görüşülerek demokratik çözümün sağlanmasıdır. İmralı Adası tecrit değil, barış adası olmalıdır.”
 
Heyet üyeleri rapor hazırlayacak
 
Ardından Amed, İstanbul ve Ankara’da ziyaretlerde bulunan heyet üyeleri konuşma yaptı. Amed heyetindeki ziyaretlerde yer alan ve Almanya’da Anya Tamara, Şubat ayında rapor hazırlayacaklarının bilgisini vererek konuşmasına başladı. Anya, “İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların aileleri ile tanıştık. Bu süreçte ÖHD üyeleri ile çalıştık. Milletvekilleri ve diğer tutsakların aileleri ile de tanıştık. Tecrit konusunda ailelere nasıl bir etki yarattığını inceledik, çektikleri eziyeti gördük. Tecrit yalnızca yasal değil politik de bir sorun. Ziyaretlerimizde kimyasal silah kullanıldığı anlatıldı. Bu konuda araştırma yapılması için de başvuruda bulunacağız” şeklinde konuştu. “Sayın Abdullah Öcalan 1999’dan beridir cezaevinde tutuluyor” diyen Anya, avukatlarına verilen görüş yasakları ve engelleri anlattı. Anya, “Bu hakkın kullanılması için ellerinden gelen yapılmıştır. Çok fazla görüş başvuruları reddedildi. 2020’de sadece bir telefon aramasına izin verildi. İmralı’daki bu ceza, hüküm durumu AİHM’in incelemesi sonrasında çok değişti. Hiçbir haber alınamıyor 22 aydır. Bize rapor için çok fazla ihlal anlatıldı” ifadelerini kullandı.
 
Araştırma yapılmalı
 
Amed heyeti ise, “Bir araştırma yapılmasını, Türkiye’nin bu konuda sorumluluk almasını ve Avrupa ülkelerinin de sorumluluklarını yerine getirmesini istiyoruz” dedi.
 
İmralı’daki hukuksuzluk raporlandı
 
Demokrasi Üzerine Araştırma ve Detaylandırma Merkezi / Uluslararası Hukuki Mücadele Grubu (CRED/GIGI) Eşbaşkanı Michela Arricale ise tecridin bir işkence yöntemi olduğunu dile getirdi. “Mandela kuralları insan hakları açısından çok önemli bir hale geldi” diyen Michela, “İmralı’ya dair her şeyi raporladık. CPT üyeleri içerisinde son görüşmelerinde Sayın Öcalan’ın görüşmeyi kabul etmediği söylendi. Bunların doğru olması durumunda bile CPT, Öcalan’ın kendisinden ya da avukatından bir doğrulama ister. Ya da farklı bir haftada görüşme sağlayabilir. Bu olası yalan onların kendi işlerini yapmalarına engel olabilir. İmralı mahkumları, aile ve avukat görüşleri hakkından faydalanamıyor. CPT, raporlarında bu bilgiyi hızlı bir şekilde açığa çıkarmıyor. Türkiye’nin karşı çıkmasının etkisi olduğu da düşünülüyor. İmralı’daki tecridi önlemek için ÖHD ile çalışacağız” diye konuştu.
 
‘Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için birlikte çalışmalıyız’
 
Kürt özgürlük hareketinden etkilendiğini ancak ziyaretler ile daha da sempati duyduğunu belirten Ankara heyetinden Paul Pawlesland da, “Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların özgür olması için hepimizin birlikte çalışması lazım. Türkiye’nin avukat görüş engellerini sonlandırmamız lazım. Bizler avukatlar olarak bir mektup yazmalıyız” HDP Sözcüsü Ebru Günay’ın Abdullah Öcalan’ın avukatı olduğu için tutuklanmasına şaşıran Paul, “Sayın Öcalan’ı ziyaret eden her avukat bir kez tutuklanmış galiba. Bu kabul edilemez bir durum” dedi. Paul, “Türkiye devleti tarafından işkence gören vatandaşların araştırılması gerekiyor. Bunun için çabalayacağım” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.
 
‘Tecrit totaliter yönetimin emaresi’
 
Sarı, kırmızı, yeşil renkli şal ile konuşma yapan, İstanbul heyetinden İsviçre Sol Parti Milletvekili Jessica Karlqvist ise birçok ziyaret ve başvuru gerçekleştirdiklerini söyledi. Jessica, “Bizler Kürtlerin tamamının bastırılmaya çalışıldığının farkındayız. Sayın Abdullah Öcalan’a yapılan bu muamele totaliter bir yönetimin emaresi. Nasıl eyleme geçeceğimiz parlamentoda da konuşuldu. Bunun için çabalayacağız” diye konuştu.
 
‘Ülkelerinde çalışmaya dökecekler’
 
İstanbul heyetinde yer alan, Brüksel’den gelen avukat Cedric D’Hondt da, “Endişemiz İmralı’daki tutsakların tamamen tecrit edilmesi. Burada yaşanan hukuk dışı bir şekilde Sayın Öcalan’ın avukatlarının görüşmesi ve bunun engellenmesinin, CPT’nin 2022’de yayınlanan raporla palazlanmış bir şekilde incommunicado’nun devam ettiğini görüyoruz. Kararların ihlal edildiği aşikar” cümlelerini kullandı. Cezaevlerindeki ihlallere dair aktarımlar dinlediklerini paylaşan Cedric, “Özgürlükçü bir organla iletişime geçemedik. Duyduğumuz tüm bu konuşmaların görülmesini ve araştırılmasını istiyoruz. Tecrit konusu, bizim nasıl bir insan toplumu içerisinde olduğumuzu göstermekte. Hapishanelerdeki tecridin topluma nasıl yansıtıldığını izlememiz lazım. Seçimler yaklaşıyor, düşünce ve ifade özgürlüğü olması gerekiyor” diye vurguladı. İstanbul Barosu’na yaptıkları ziyarete de değinen Cedric, temaslarını sürdüreceklerini ve ülkelerinde çalışmalar gerçekleştireceklerini ifade etti. Cedric son olarak tüm delegasyon üyelerini iletişim halinde olmaya çağırdı.
 
‘Tecrit karşısında mücadelede kararlılık’
 
Daha sonra konuşma yapan HDP Sözcüsü Ebru Günay, tecridin bu ülkede demokrasinin turnusol kağıdı olduğunu aktardı. Ebru, “Tecrit, ülkenin demokratikleşmesindeki kriter. Bir hakikat var biz hukukçular açısından, cezaevlerindeki işkence o ülkenin aynasıdır. Türkiye’de İmralı uygulamalarının bütün Türkiye’ye yayıldığını ve tecridin artık bir yönetme biçimine dönüştüğü zamanlardan bahsediyoruz. İmralı Adası’na yaklaşımdaki baskı, haber alamama hali, keyfiyetçilik, hukuksuzluk bugün ülkenin her yerinde. Savaşın ve tecridin birbirinden beslendiğini çok iyi biliyoruz, kendi hayatlarımızla bunları deneyimledik. Mutlak tecridin başladığından bu yana AKP iktidarının nasıl bir savaş politikası içerisine girdiğini gördük. Bizler asla mücadelemizden geri durmadık. Özgürlüğümüze sahip çıkmanın gereği olarak tecride karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı yürütme mücadelemizde kararlıyız” diye konuştu.
 
‘Tecrit kaybedecek!’
 
Türkiye’de hukuksuzluğun başladığı yerin İmralı Adası olduğunun altını çizen Ebru, “Bütün keyfi ve hukuksuz uygulamalar önce İmralı’da sonra da toplum üzerinde uygulanır. Bizler buna karşı mücadele hattımızı büyütme ve tecrit karşısındaki mücadelemizi büyüteceğiz. Tecrit kaybedecek, barış kazanacak. Bu topraklara özgürlük ya gelecek, ya gelecek” vurgusunu yaptı.
 
Konuşmaların ardından forum, katılımcıların paylaşımları ile basına kapalı olarak devam etti.