Yandaş medyanın ayrımcı dili

  • 09:06 14 Mayıs 2023
  • Medya Kritik
 
Roza Metîna 
 
HABER MERKEZİ - AKP-MHP iktidarının ülkenin kaynaklarının çoğunu aktardığı kendi kontrolündeki medya toplumda ayrımcılığın temsilini yapıyor. Kullandığı cinsiyetçi ve tekçi dille faşizmi geliştiriyor, kadın ve topluma yönelik saldırı ve şiddeti meşrulaştırıyor. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde gazetecileri tutukluyor. Buna karşı özgür basın çalışanları ise boyun eğmiyor ve “Faşizm yenilecek, bu vahşi düzen yenilecek” diyor. 
 
AKP-MHP bu ülkenin tüm kaynaklarını kendi çıkarları ve yandaşları için harcıyor. Bu kaynakların ayrıldığı yerlerden biri de TRT. TRT, halkın vergileri ile ayakta duruyor. Yıllardır bu iktidar ideolojik ve siyasi propagandasını bu kanal üzerinden yapıyor ve bu şekilde kendisinden farklı düşünenlere karşı toplumu düşmanlaştırıyor. Halkın kaynakları ile kendi anlayışını topluma dayatıyor. Bu şekilde toplumun meşru haklarına ve değerlerine karşı büyük bir saldırı gerçekleşiyor. Bu da toplumda ayrımcılığa neden oluyor. 
 
Yandaş medyanın yönetici, sunucu ve tüm çalışanları medya yoluyla bu ayrımcılığa  yol açıyor. Haber sunucuları yorumlarıyla, muhabirler manipülasyonları ile, editörleri cinsiyetçi ve tekçi dilleriyle mevcut iktidara hizmet ediyor.  İktidar yandaşları kendi kontrolleri altındaki kanallara çıkıyorlar. Cumhurbaşkanı çıktığı zaman istediği soruları soruyorlar. Tarafsız yayın yapılmıyor. Bu temelde şiddete de yol açıyorlar ve sorunları derinleştiriyorlar. Bu tutumları ile toplumu kendi kontrolleri ve etkileri altında tutmak istedikleri adımları atıyorlar. 
 
Bu adımlar atıldığında birçok şey ayaklar altına alınıyor. Türkiye’de her gün düşünce özgürlüğü katlediliyor. Haksızlığa karşı ses çıkaranlar hedef alınıyor. Havuz medyada çocukların yüzleri teşhir ediliyor ve iktidarın aracı haline getiriliyorlar. Ulusal ve uluslararası kanunlar çiğneniyor. Her türlü hak ihlali yaşanıyor ve her gün insana saygı azalıyor. Manipülasyon ve komplo teorileri artıyor. Gazetecilik ve alternatif medyaya yönelik düşmanlık artıyor. Gerçekler saklanıyor, kadına yönelik şiddet meşrulaştırılıyor. Tüm bunlara zemin de yandaş ve tekçi medya aracılığıyla hazırlanıyor. Bu zeminin iyi oluşturulması için de özgür basın çalışanlarına yönelik saldırılar da bu yandaş medya aracılığı ile gerçekleşiyor. Bu yüzden özgür basının korunması için verilen mücadele ve direniş çok önemli. 
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) verilerine göre  86 gazeteci Türkiye’de zindanlarda tutuklu. Cezaevlerinde de birçok hak ihlali ile karşı karşıya kalıyor. AKP-MHP iktidarının sözcülüğünü yapan yandaş medya gazetecilere yönelik saldırı ve tutuklamaları meşrulaştırmak için ayrımcı bir dil kullanıyor.  Bunu en son gazetecilerin gözaltına alınıp tutuklanmasında gördük. Ancak bu havuz medya cezaevlerindeki hak ihlallerini hiç yansıtmıyor. Cezaevlerinde adalet, hukuk ve yargı çok iyi işliyor gibi yansıtıyor. 
 
Ancak  pratiğe baktığımızda durumun böyle olmadığını görüyoruz. Sadece son örneğe bakalım… 29 Nisan’da yapılan siyasi soykırım operasyonunu Ankara merkezli gerçekleştirildi. DFG Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu ve Mezopotamya Ajansı (MA) Editörü Sedat Yılmaz  da gözaltına alındı. 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde de  Dicle ve Sedat tutuklandı. Dicle ve Sedat Ankara’ya götürüldüklerinde 15 saatlik boyunca kelepçeleri çıkarılmadı. Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde gazetecilere işkence yapıldı. Ancak havuz medya bu işkenceyi meşrulaştırmak için yine iş başındaydı. 
 
Havuz medya sadece gazetecilere yönelik işkenceyi meşrulaştırmak için değil aynı zamanda toplum üzerindeki şiddeti de meşrulaştırmak için iş başında. Algı ve ayrımcılık yaratarak toplumun reflekslerini etkiliyor. Çünkü AKP-MHP iktidarı medyanın topluma etkisinin farkında, bu yüzden de ideolojisini toplumun bilinçaltına yer etmek, toplumu kontrol etmek için medya yoluyla bir savaş yürütüyor. Medya esasında bu güce sahip ve toplumun isteklerini olumlu yönde de değiştirebilir. Ancak mevcut iktidar medyayı sadece kendi çıkarları için kullanıyor ve medyanın bu olumlu yanı da ortadan kaldırılıyor. 
 
Bu olumlu yan ortadan kaldırıldığında da bu kez toplumsal kriz derinleşiyor. Erkek egemen zihniyet de bundan güç alıyor. Taciz, tecavüz ve hak ihlalleri de artıyor. Erkekler kadınları  öldürüyor, şiddet uyguluyor, yandaş medyadan gördükleri birçok yöntemi kullanıyor. Yandaş medyada yayınlanan haber, program ve diziler de bunu derinleştiriyor. Bu program ve dizilerdeki kötü karakterleri kendilerine örnek alıyorlar. Bunun yanında da tecavüz edenler değil, tecavüzü haberleştirenler yargılanıyor. 
 
Türkiye’de adil bir yargılama olmadığı için yaşam hakkını savunanlar, gerçeği savunanlar, kendi kimliğini savunanlar yargılanıyor.  25 Kasım’da, 8 Mart’ta alanlarda şiddete karşı seslerini yükselten, mücadele eden kadınlar yargılanıyor. Bunun zemini de yandaş medya tarafından hazırlanıyor ve yandaş medya alanlardaki kadınların mücadelesini görmüyor. Yine polislerin, haksızlık, işkence ve saldırılarını görmüyor. Havuz medya  “Eğer nikah yoksa sonu mezarlık”, “Yasak aşk cinayeti”, “6284 babayı aileden koparıyor”, “6284 zulmü yaşamlarını kararttı” gibi  manşetlerle  saldırı, şiddet, tecavüz ve tacizin önünü açıyor. 
 
Bu tekçi ve cinsiyetçi dile karşı özgür basının mücadelesi aralıksız sürüyor. Baş eğdirme görüntülerine karşı “kalemimizi bırakmayacağız”, “faşizm yenilecek”,  “bu  vahşi sistem yenilecek”, “arkadaşlarımızın kalemini bırakmayacağız” mesajları verildi. Yine zulüm, hak ihlalleri, işkence, tutuklama ve gözaltılara karşı özgür basın kendi mirasına, geleneğine dayanıyor. Bu mirasa sahip çıkmak onurlu bir görev. Faşizm ve bu vahşi sistem yenilene kadar bu gelenek ve görev devam edecek.