Mollaların sarıkları düşerken kadın hareketi tarih yazmayı sürdürüyor

  • 09:03 9 Aralık 2022
  • Güncel
Melek Avcı 
 
ANKARA - İran’da kadınların öncülüğündeki protestolar 2. ayını bitirirken, kadınlar tarih boyunca içinde oldukları kadın hareketini yeniden canlandırıyor. Kadın mücadelesi, Dr. Farrokhrou Parsa’nın, ”Elli yıldır kadın erkek eşitliği için verdiğim çabalardan pişmanlık duymamı bekleyenlere boyun eğmeyeceğim” sözlerinden bugüne sürüyor.
 
İranlı kadınlar 1979 İran Devrimi’nden itibaren kendilerine yöneltilen ataerkil baskılara karşı farklı biçimlerde direniyorlar ve mücadele veriyorlar. Fakat bu ayaklanma İranlı kadınların tüm baskıcı yapılara karşı verdikleri mücadele sürecinde bir dönüm noktasına işaret ediyor. Zira, kadınlar kendi taleplerini yıllar sonra ilk kez radikal sokak protestolarına dönüştürerek İran rejiminin kendisini hedef alıyor. Burada belirtmek gerekir ki kadınların bu ayaklanmada öncü bir rol oynayabilmesinde Jîna Emînî’nin kadın olmasının yanı sıra Kürt olması sebebiyle Kürt kadın hareketinin deneyiminden faydalanılması etkili oldu. Bu deneyimin etkili olduğunu gösteren hususlardan birisi ise “Kadın, Yaşam, Özgürlük” gibi ilerici sloganların hegemonya kurması ile saltanat yanlısı gerici sloganların neredeyse yok olmasıdır. Ayrıca, Jîna’nın katledilmesi ile protestoların Kürdistan kentlerinde başlaması ve bu bölgedeki esnafın geniş çaplı kepenk kapatması, ayaklanmanın diğer kentlere geniş çaplı bir şekilde hızla yayılmasında önemli bir etki alanına sahip oldu.
 
İranlı kadınların mücadelesi tarihten güç alıyor
 
İran’da kadın mücadelesi çok eski tarihe dayanmakla birlikte İran Kadın Hakları Hareketi ilk olarak, kadınlar tarafından çıkarılan ilk kadın dergisinin yayınlandığı 1910 yılındaki İran Anayasal Devrimi'nden sonra ortaya çıkmış ve hareket son kadın derneğinin Rıza Şah Pehlevi hükümeti tarafından feshedildiği 1933 yılına kadar sürdü.  Kadınların mücadelesi 1979 İran İslam Devrimi'nden sonra kadınlar üzerinde kurulan baskının kanunlar ile yasalaşması ile birlikte yeniden yükseldi.
 
İran’daki kadın hareketi, 1963’te kadınlara oy hakkı, kamu görevlerinde yer alma, aileyi koruma yasası, boşanma ve velayet hakkı gibi çeşitli hakların kazanılmasında oldukça etkili oldu. Mücadeleler sonucu kazanılmış hakların 1979 İslam Devrimi'nden bu yana, kadınların tek tek elinden alındığına şahit olduk. Zorunlu örtünme, boşanma hakkı, kamusal alandan dışlanma, eşit temsil hakkı ve daha birçok konuda kadınların hak gaspına uğradığını görüyoruz. Zira Jîna Eminî’nin katledilmesiyle tekrar patlak veren ve tüm ülkeye yayılan kadın mücadelesi İslami Ataerkil İran rejimine meydan okumaya devam ediyor.
 
1900’lerde İranlı kadınların gizli örgütleri
 
İran’daki harekete baktığımızda, 1906’da kadınların temel hak ve eşitlik taleplerinin parlamento tarafından reddedilmesiyle birlikte, kadınlar gizlice toplanacakları bir alan yaratarak Kadın Özgürlüğü Derneği, Kadınların Devrimci Derneği ve 1922’de Yurtsever Kadınlar Birliği gibi çeşitli örgütler kurdu. Yurtsever Kadınlar Örgütü’nün (Jam'iyat-e Nesvan-e Vatankhah) kurucusu olan kadın hareketinin öncülerinden olan Mohtaram Eskandari tutuklandı ve evi yakıldı. Bu yıllarda kadın hareketinin öncüleri genellikle orta sınıf ve politikacı ailelerin çocuklarından oluşuyordu, çünkü kadınlar genellikle statü, eğitim, para dolayısıyla örgütlülük için yürütülen gizli faaliyetlere ulaşmakta zorlanmaktaydı.
 
Kadın bedeninin ideolojik savaş alanı haline getirilmesi
 
1936-1941 dönemi adeta kadınların haklar ile yeniden doğuşuydu diyebiliriz. Birçok temel hak ve reformun bu dönemde gerçekleştiğini öncelikle söyleyebiliriz. Reza Shah yönetimi zorunlu örtünmeye karşıydı fakat yönetimi henüz güçlü olmadığından zorunlu örtünmenin kalkması için zaman gerekiyordu. Örtünmenin, hem kadın erkek eşitliği önünde bir engel hem de topluma katılmayı engellediği söyleniyordu. Bir süre sonra Reza Shah kara çarşafı yasaklayarak yeni kılık kıyafet yönetimi getirdi. Fakat burada dikkat çekmemiz gereken nokta, zorunlu örtünmenin kaldırılması kadınlar için büyük gelişme olsa da aynı zamanda örtünmenin de yasaklanması kadın bedeni üzerinde her iktidarın farklı bir tahakküm kurduğunu göstermekte. Tarihsel süreçlerde de kadınların kılık kıyafetinin “yasal ve yasal olmayan” üzerinden düzenlenmesi kadınların karar verici konumdan dışlanmış olduğunu teyit etmekte. Zira birçok örtülü kadın da Reza Shah döneminde sorunlar yaşamış ve kara çarşaf serbest bırakılana kadar kendini toplumdan soyutlamıştı. Reza Shah da Ayatollah Humeini de kadın bedenini kendi güç ve tahakküm ideolojilerinin yeri haline getirerek ataerkil uygulamalarının ideolojik savaş alanı olarak kullanmayı seçti.
 
Kadın haklarının yükselişi
 
Bu dönemde kadınların toplumdaki rolleri arttı ve buna dair artan bir bilinç boy gösterdi. 1950'lerde, aralarında Mehrangiz Dowlatshahi tarafından 1955'te kurulan Rah-e Now (Yeni Yol) ve 1956'da Safieh Firouz tarafından kurulan İnsan Hakları Bildirgesini Destekleyen Kadınlar Birliği'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda kadın mücadelesinin ve haklarının konuşulacağı kadın hakları örgütleri doğdu. Öyle ki sayıları artan bu örgütlerden 15 tanesi 1959'da Kadın Örgütleri Yüksek Konseyi adlı bir federasyon kurarak kadınlar oy hakkı üzerine yoğun çalışmalar yürüttü. Doktorluk yapan ve daha sonra siyasete atılan Farrokhrou Parsa Şah'a yazdığı bir mektupta kadınların oy hakkını talep etti. Bu çalışmaların sonucunda din insanlarından gelen büyük tepkilere rağmen Beyaz Devrim olan 6 maddelik reform programına kadınların oy hakkı 1963 yılında girmiş oldu. Doktorluk yapan ve daha sonra siyasete atılan Farrokhrou Parsa Şah'a yazdığı bir mektupta kadınların oy hakkını talep etti. Farrokhrou, 1963'te kadın ve aile yasalarını değiştiren yasalar için bastırdığında İran parlamentosunun bir üyesi oldu. Eğitimden sorumlu bakan yardımcılığı pozisyonunu dolduran ilk kadın ve daha sonra 1968'de Eğitim Bakanı olarak kabinenin ilk İranlı kadın üyesi oldu. 1969'da yargı kadınlara açıldı ve aralarında geleceğin Nobel ödüllü Şirin Ebadi'nin de bulunduğu beş kadın yargıç atandı. Hem politik alanda hem yargı, eğitim ve devrimci örgütlerde kadınlar yer almaya başladı.
 
Karanlığa dönüş
 
İran Kadın Örgütü de haklar konusunda eylemsellik göstererek, 1975’te evlilik, boşanma, velayet ve evlenme yaşı düzenlemesini içeren Aile Koruma Yasası’nın kabul edilmesini sağladı. İranlı aktivist ve siyasetçi Mehrangiz Dowlatshahi bu yasanın çıkarılmasına ve genişletilmesine önemli katkılar sunmuş ve elde ettiği başarılar ile ilk Kadın İşleri Bakanı ve İran İmparatorluğu'nun Danimarka'daki ilk kadın büyükelçisi olarak görev aldı. Kadınların haklar mücadelesi ileriye giderken ülkede artan karmaşa, ABD’nin İran üzerindeki kontrolü ve yoksulluk İran halkını tıpkı bugün olduğu gibi sokaklara dökmüştü. Solcuların, demokratik ve sosyalist bir ülke fikri ile mollalar ile hareket etmesi beklenen devrimi getiremedi. Yan yana mücadele ettikleri İslamcılar, muhafazakâr ve milliyetçiler tarafından idam edildiler ve bugünün karanlığı başladı.
 
İslam devriminden idam rejimine 
 
Şubat 1979'daki İran İslam Devrimi gerçekleştikten sonra ülkeye demokrasinin kurulacağı ön görülürken Fransa’da sürgünde olan Humeyni ülkesine döndüğü uçakta kadın kazanımlarına olan nefretini de getirmişti. Bu sözde devrim yıllardır verilen mücadeleyi aylar içinde yerle bir etti. Eşitlikçi bir hükümet için devrim yürüyüşüne katılan kadınlar, örtünme zorunluluğuyla karşılaşmış; İslami giyime uymayan kadınlar işten atılıyor, sokağa çıkamıyor ve sokakta şiddete maruz kalıyordu. Doğum kontrol, kürtaj, seyahat her şey yasaklandı. "İslam'a aykırı" olduğu düşünülen "Aileyi koruma yasası" da kaldırıldı. Solcu gruplara saldıran, kendilerini Allah’ın partisi “Hizbullah” diyen ve Humeyni’yi önder olarak gören gruplar sokaklarda örtünmeyen kadınlara saldırmaya, başlarına boya ve asit atmaya başladı. İslami Rejim, solcu müttefiklerini hızlıca idam ve sürgün sopasıyla sindirdi. Bu dönemde 8 bine yakın devrimci, İslami rejim tarafından katledildi.  Şah dönemindeki Beyaz Devrim, yerini kültür devrimine bıraktı. Kısacası, İran İslamcıları halkın devrimini ele geçirerek bütün güçlerin kontrolünü almış ve tüm muhalefeti birer birer yok etti. Artık bu bir devrim değildi; İran İslam Rejimi halk arasında, “İdam rejimi” adını aldı.
 
Zorunlu örtünmeye başkaldırı dalgası
 
İran İslam Reji’minin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nden bir gün önce zorunlu başörtüsünü yasalaştırmasıyla kadınlar 8 Mart 1979’u Tahran’da rejime karşı bir eyleme dönüştürdü. 6 gün boyuncu süren eylemler, 40 yıldan sonra kadınların ilk kitlesel protestosu olarak tarihe geçti. "İslam bakanlıklarında kadınlar çıplak görünmemelidir. Kadınlar başörtüsü ile birlikte oldukları sürece var olabilirler. İslami başörtüsü taktıkları sürece çalışmak için hiçbir engelle karşılaşmazlar" söylemleri 8 Mart sabahı, on binlerce kadını, Tahran'daki Yeni Başbakanlık Ofisi dışında toplanmaya iterken, 3 bin kadın da Ayatullah Humeyni'nin ikametgahı olan Qom'un dini şehrinde protesto etmeye gitti. Mücadele Meydanı’nda yankılanan slogan tüm şehirde şöyle yankılanıyordu, "Geriye gitmek için bir devrim yapmadık." Eylemcilerin sekiz talep listesi vardı. Listede; kılık kıyafette özgürlük, erkeklerle eşit sivil haklar, siyasi, sosyal ve ekonomik haklarda eşitlik ve kadınların yasal hakları ve özgürlükleri için tam güvenlik garantisi yer alıyordu. Protestolar, zorunlu örtünme kararnamesinin geçici olarak geri çekilmesiyle sonuçlandı. Sol ve Liberaller rejim tarafından sindirildikten sonra tüm kadınlar üzerinde zorunlu örtünme uygulandı.  Bu, Temmuz 1980'de "ofislerin İslamlaştırılması" ile başladı daha sonrasında bunu 1983 yılında kadınlara bedensel ceza getiren bir İslami ceza yasası izledi.
 
Kadınlara ‘sus payı’ verme politikası
 
90’lı yıllarda her görüşten kadının kadın haklarına yönelik mücadelelerde birlikte hareket ettiği görülmüştür. Bu dönemde farklı görüşten kadınların birlikte hareket etmesinin gerekliliği ifade edildi.  Kadınların birlik olarak hareket etmeleri ve yönetim üzerinde baskı kurma çalışmaları genç nüfusun mücadelesiyle birleşince 90’lı yılların sonunda reform hareketi başlatılarak, kadınlara birtakım haklar verildi. 1967 ve 1973 tarihli yasaların kaldırılmasıyla birlikte kadının mahrum kaldığı nafaka hakkı, çocuklarının velayetine sahip olma hakkı, boşanma hakkı ve belirli meslekleri yapabilme hakkı 90’lı yıllarda kadınlara geri verildi. Fakat buna rağmen kadınlara iade edilen haklar ve söylem düzeyinde yapılan eşitlik vurgusu gerçekte İran’da kadın-erkek eşitliğini tesis etmedi. Nitekim yapılan yasal düzenlemelerin nihai amacının bu olmadığı, yönetime karşı ortaya çıkan tepkilerin azaltılması amacı taşındığını söyleyebiliriz. Nitekim geçtiğimiz günlerde protestoları bastırmak ve hareketi kontrol altına almak için “ahlak polisinin” görevinin durdurulduğu açıklaması ile aynı anlamı taşıdığı aşikârdır.
 
Kadınlar rejime kanmıyor
 
8 Mart 1979’dan sonra kadınların bireysel eylemleri devam ettti, fakat hareket tarzı sürekli değişti. Şu an Jîna eylemlerinde saç kesme protestoları gibi, İranlı Vida Movahed 28 Aralık 2017’de kamusal alanda başörtüsü takma zorunluluğuna karşı yeni bir hareket tarzı ortaya çıkararak Tahran’ın en kalabalık caddelerinden biri olan Enghelab Caddesi’ndeki bir elektrik kutusunun üzerine çıkmış ve bir sopanın ucuna beyaz bir başörtüsü takarak sallandırmıştı.  Vida’nın bu davranışı İran’daki kadın hareketleri açısından yeni bir eylem tarzıydı. Bugüne kadar kapalı mekânlarda hareketlerini sürdüren kadınlar kapıları açarak sokağa çıktı. Vida’nın bu eylemi 2014 yılında muhalif gazeteci Masih Alinejad tarafından Facebook üzerinden Benim Gizli Özgürlüğüm (My Stealthy Freedom) ismiyle başlatılmış olan ve 2017 yılında Beyaz Çarşambalar ismiyle bir platforma dönüşen kampanyanın devamı oldu.
 
Mollaların sarıkları düşerken tarih kadınları yazacak
 
İran tarihi, mollaların kadın düşmanı rejimine karşı kararlı direnişiyle, kadınların haklarından asla taviz vermeyeceğini gösteren İran Kürdistan halkının direnişinin çiçeği Shirin Alam Hooli, Farrokhrou Parsa, Roya Toloui, Parvin Ardalan, Zeynab Celalian ve Jîna Emini gibi cesur kadınları yazıyor. Molla rejiminin sarıkları sokaklarda yerlerde sürüklenirken kadınların mücadelesi yeni doğan bir bebeğin adında yaşatılmaya devam ediliyor. Nitekim tarih Shirin’i şöyle yazdı: “Shirin gerçekten özgür bir kadındı. Sıradan mahkûmlara yardım etti. Şirin'in ölümü, insan vicdanını yıllarca rahatsız etmeye devam edecek. İnfazı tam bir adaletsizlikti.” Shirin Alam Hooli ise yazdı mektuplarda şunu ifade etti: “Kürt olduğumu inkâr etmemi söylüyorlar. Bunu yaparsam kendimi inkâr edeceğim derdim. Sayın yargıç, sorgulayıcı bey, siz beni sorguya çekerken ben sizin dilinizi bile konuşamıyordum.”
 
‘Boyun eğmeyeceğim’
 
İslam Rejimi tarafından idam edilen ilk kadın olan Dr. Farrokhrou Parsa, “Ben doktorum, dolayısıyla ölüm korkum yok. Ölüm sadece bir an ve artık yok. Örtünmeye zorlanarak utanç içinde yaşamaktansa ölümü kollarımı açarak karşılamaya hazırım. Elli yıldır kadın erkek eşitliği için verdiğim çabalardan pişmanlık duymamı bekleyenlere boyun eğmeyeceğim. Çarşaf giyip tarihte geri bir adım atmaya hazır değilim” sözlerini kullanmıştı. 
 
'Jin jiyan azadî'
 
Evet, İranlı kadınlar, idam edilen ilk kadından bugüne hala sokakta ve mücadelenin içinde yer alıyor. Binlerce İranlı kadın ve kız çocuğu hâlâ idam ediliyor, işkence görüyor, tecavüze uğruyor, taşlanıyor, kırbaçlanıyor, İran şehirlerinde vinçlere asılıyor ve hatta Basra Körfezi'ndeki şeyhliklere satılırken, kadınlar “özgürlük mücadelesinden vazgeçin” diyen zihniyete karşı “Jin, jiyan, azadî” diye haykırıyor.
 

Etiketler:

Okumadan geçme!