Zarife’nin Hevali Alişer

  • 09:10 16 Haziran 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
 
“Zarife’nin Alişer’e ‘heval’ diye seslenmesi ve zamanla birbirlerine heval demeleri de birçok anlamı içinde barındırmaktadır. Bugün bile öldürüldükleri mağaranın önünden geçenler, onların ölmediğini, birinin ‘hevalê min’ diğerinin de ‘hevala min’ diye birbirine seslendiklerini söylemektedir. Alişer ve Zarife’nin birlikteliği, bilgeliği, dostluğu üzerine öyküler ve destanlar yazılmaktadır.” 
 
Nagihan Akarsel
 
Dersim’in Şeyh Hasenanlı aşiretine mensup olan Alişer ile Zarife, Koçgiri’nin Ümraniye nahiyesine bağlı Azger köyünde doğdular. Her ikisinin de 1882 yıllarında doğduğu tahmin edilmektedir. Alişer ve Zarife öğrenimlerini Sivas’ta yapıyorlar. Alişer’in zekiliği, sorgulama gücü ve şairlik yeteneği komple bir öncü olduğunu yansıtmaktadır. Zarife’nin bağımsız iradesi ise doğal toplumun direnen kadın damarlarını bağrında taşıyan Alevi kadınlara bir örnektir. Özgür düşünce ve duyguların önünde en büyük engelin bağımsız olamama olduğunu anlayan Alişer ve Zarife’nin birlik ve beraberlik arayışının her zaman temel hedefleri olması da ayrıca örnek alınması gereken bir konudur. Kürt kadınlar arasında ulusal bilinci oluşturmanın arayışına giren ve bunun propagandasını yapan Zarife öncü bir kadındır.
 
Bir direniş mücadelesinin olmazsa olmazı
 
Duygu ve düşünce birlikteliğini en üst düzeyde yaşayan Alişer ile Zarife’nin çocuk sahibi olmamasının bilinçli bir tercih mi yoksa doğal bir durum mu olduğu konusu da ayrıca incelenmeye değerdir. Zarife yiğitliği ile tanınan bir kadındır. Yaşamında karşılaştığı tüm sorunları diyalog ile çözmeye çalışan, düşman ile dahi her şeyden önce diyalog yolunu seçen Alişer ve Zarife eş yaşama dair güzel bir örnektir. Yaşamları boyunca özgürlük için mücadele eden Alişer ve Zarife’nin yaşamlarına dair fazla kaynak yok maalesef. Bu konuda bir yazı (Bir Şahikalar Destanı Dersimli Zarife) kaleme alan Zin Evinvelat; “İlk gençlik yıllarında yaşamlarını birleştirdiler. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında ilk kez aktif mücadeleye katıldılar. Rusya ile görüşerek, Ermenilerle ilişki kurdular. Bir direniş mücadelesinin olmazsa olmazı örgütleme faaliyetini hiç ara vermeden sürdürdüler. Sivas (Sêwaz), Malatya (Meleti) ve Dersim bölgelerinde çalışmaların sorumluluğunu alarak, 1914’te özgür bir Kürdistan için çalışmaları başlattılar. Kürdistan Teali Cemiyeti’ne 1919 yılında bir mektup göndererek, Dersim ve Koçgiri Kürtlerinin, cemiyete bağlı olduğunu bildirdiler. Alişer ve Zarife, Koçgiri direnişinin komutanlığını büyük bir titizlikle üstlendiler. Direnişin yenilgiye uğramasından sonra Zarife ile eşi ve yoldaşı Alişer’in Koçgiri’de kalma koşulları yoktu. Ama onlar halkı bilinçlendirme faaliyetlerinde sınır tanımadılar. Zarife ve Alişer, Dersim’e gittikten sonra halkı saz ve deyişlerle bilinçlendirme çalışmaları yaptılar. Şiirleri dilden dile dolaştı. Halkı birliktelik yönünde eğitirken, bir yandan da Dersim aşiretleri arasında var olan kan davalarını ortadan kaldırmak için çalışmalarında hiç durmadılar. Aşiretler arası sorunların çözümünde görev çoğunlukla Zarife’deydi. Çünkü Zarife, onurlu duruşu ve halka verdiği güvenle, toplumda saygın bir yer edinmişti” demektedir.
 
Tarihi an’da anlamak 
 
Zarife’nin Alişer’e “heval” diye seslenmesi ve zamanla birbirlerine heval demeleri de birçok anlamı içinde barındırmaktadır. Bugün bile öldürüldükleri mağaranın önünden geçenler, onların ölmediğini, birinin “hevalê min” diğerinin de “hevala min” diye birbirine seslendiklerini söylemektedir.  Alişer ve Zarife’nin birlikteliği, bilgeliği, dostluğu üzerine öyküler ve destanlar yazılmaktadır. Heval kavramı ile anne, bacı, karı, koca, ata ve benzeri aile bağları alt üst edilmektedir. Tekil sevgide, evrensel sevgiyi ya da evrensel birliği yakalamanın bilgisidir belki de. Ailenin ötesinde bağların da olabileceğinin müjdesidir. Bugün özgürlük mücadelesi ile ispatlanan gerçeğe tarihten verilen bir sestir esasında. Hiçbir şeyin kendiliğinden durup dururken gerçekleşmeyeceğinin güçlü bilgisidir. Birbiriyle bağlantılı olan tarihi an’da anlamanın, toplumu bireyde çözümlemenin, aşkı da özgürlük mücadelelerinde aramanın bilgisi de diyebiliriz. Anlamlı bir birlikteliğin imkânsız olmadığını bize anlatan direniş destanıdır aynı zamanda. Zarife, eşi ile ilişkilerinde son derece saygılı, ona yoldaşça yaklaşan ve tüm yaşamlarını halkının özgürlüğüne adayacak denli kararlı bir Kürt kadındır. Hem Kürtleri, Kürdistan’ı çok seven hem de zerafetiyle örnek olan bir kadındır. Uzun süre Zarife ile aynı evde kalan ve Dersim katliamında kardeşi şehit olan Zarife’nin yakın arkadaşı, dostu Gulşa Akkuş, onu şöyle anlatmaktadır: 
 
“Alişer, Zarife’nin ismini kullanmaz, ona hep hevalê derdi. Öyle çağırırdı. Kürtleri, Kürdistan’ı ne kadar çok seviyorlardı? Bunu ben biliyorum. Çok, çok büyük bir bağlılıkları vardı. Her şeyleri Kürdistan’dı. Başkalarının tayyarelerinin üzerinde uçmadığı bir Kürdistan onların bütün isteğiydi. Bir seferinde Zarife’nin yanındaydım. Çiyaye Munzur’un Zeranik (Yeşil yazı) tarafına bakarak, bir yandan da benimle konuşuyordu. “Bu dağlar umut dağlarıdır. Bizim isteklerimizin gerçekleşmemesi diye bir şey olmaz.” diyerek konuşmasını sürdürdü. Kürtlerin başarılı olacaklarına, kazanacaklarına kesin gözüyle bakıyordu. Benim sorularıma, bizlerin sorularına tane tane yorulmadan cevap verirdi. Cevap vermekten bıkmazdı. Zevk alarak anlatırdı. Misafirperverliği de dillere destandı Zarife’nin. Sık sık görüşmeler yaptıkları Dersim’in aşiret temsilcilerini zevkle misafir ederdi. İnsanlarla görüşmek, sorunlarına cevap bulmak onu mutlu ederdi. Onun bir diğer yanı nişancılığıydı. İyi bir silahşördü. Tabancasını hep yanında taşırdı. Her zaman ‘kollık pusti’sını (tabancasını) beraberinde taşırdı. Kütüklüğü çapraz bağlardı. Kütüklüğü hep mermi doluydu. Bir gün Zerenik’te (Yeşil yazı) Kem oğulların harmanın da atış yapılacaktı. Atıcılar, nişancılar arasında Zarife’de vardı. Bizim insanlar zaman zaman atış yaparlardı. Çevredeki aşiretlerden de atış için gelirlerdi. O gün harmanın öbür ucuna, loğun üzerine bir şişe koydular. O şişeye nişan alınacaktı. Kadın, çoluk çocuk herkes izlemeye geldi. İlkin Zarife atış çizgisine geçti. O, kollik puştisi ile ilk atışında şişeyi vurdu. Seyredenler de çığlık koptu. Ve bir süre aralıksız mermiler sıkıldı. Kendini kabul ettirmiş bir kadındı. Onun yeri ayrıydı. Bir seferinde kendisine neden hep burada kalıyorsunuz? Köyünüze gitmeyecek misiniz?’ dedim. Gülerek ‘Biz artık Dersimliyiz. Dersim, Koçgiri Kürtleri’nin yaylasıdır. Bu dağlar da bizim cenazelerimize de yer var.’ dedi.”
 
Tarihe isimlerini yazdırdılar 
 
Zarife ve Alişer, yaşamları boyunca sadece direniş saflarında yer almakla birlikte; çok iyi birer ozan ve Kürdolog olarak da tarihe isimlerini yazdırdılar. Çok sayıda Türkçe, Kürtçe’nin Kırmanç ve Zazaki lehçelerinde şiir ve halk hareketi üzerine olan görüşlerini kaleme almış, bugün hala dilden dile dolaşan türkülerin ozanı, mücadele gerçekliğinin, yaşadıkları dönem ruhunun taşıyıcısı olmuşlardır. Kürt gerçeğinde kanayan bir yara olan ihanetin dumuruna uğrayan Alişer ve Zarife 19 Temmuz 1937’de bir toplantı için gittikleri mağarada katledildikten sonra kesilen başları Dersim kasabı olarak bilinen Abdullah Alpdoğan’a gitti.  Katliamda bizzat yer alan Jan. Alb. Nazmi Sevgen’in, Zarife ve Alişer’e ait belgelerin, şiirlerin, onlar tarafından kaleme alınan Dersim Destanı adlı çalışmanın ve kendilerine ait çok sayıda fotoğrafın yer aldığı sandığı, Genelkurmay yetkililerine teslim etmekle birlikte; anılarında ve farklı yazılarında Alişer ve Zarife’yi anlatmaktan geri durmaz: “Alişêr’in kesik başının resmini ben aldım. Fakat kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Günlerce o baş, gündüz hayalimde, gece rüyamda yaşadı.”  
 
Eşsiz bir propagandacı
 
Daha katledilmeden bir efsaneye dönüşen ikiliye, ünlü eserinde Kürt kadının kahramanlığını anlatırken yer veren Nuri Dersimi; “Zarîfe, kocası gibi Kürt milli davasına bağlı, aynı yüksek gayeleri takip eden, eşsiz bir Kürt kızı olduğunu, hayatında doğrudan isbat etmiştir. Zarîfe, Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuştur. Zarîfe, Alîşêr’e daima, Kürtçe’de (arkadaş) anlamına gelen (heval) sözüyle hitap ederdi. Ne yazık ki, fikir ve duygu itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin bir çocuğu olmamıştır. Zarîfe, her yıl Dersim’e gider, milli gayeler hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hâkim gibi hallederdi.” diyor ve ekliyor: “O kendi döneminde okuma-yazma bilen hem siyasi hem de askeri bir Kürt kadınıydı. Çok sefer Alişer bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Çok sayıda kadın da onunla birlikte savaştılar. Onlar da silahlıydılar. Çarpışmalar başlamadan önce silahlı eğitim aldılar, yaptılar.”
 
Alişer ile Zarife’nin devlet tarafından el konulan kitaplarına ulaştığımızda özgürlüğe kayıtlı bir eş yaşamın duygu ve düşüncelerini daha güçlü hissedecek ve okuyacağız. Alişer ve Zarife’nin son anını da Cemşid Şar şu dizelerle dile getirmektedir: 
 
“tujik dağındaki mağaraya vardılar
ses verip/ses alıp
içeriye bir dost gibi girdiler
kendilerine ekmek ve cephane hazırlayan Alişeri arkasından vurdular
ve Alişer’in eşi Zarife
ne söze gelir/ne tarife
öylesine görkemli güzel yiğit bir insan
ilkin şaşırdı bir an
arkasından atıldı üstüne Alişer’in
-“hevalımı” vurmayın aman dedi
ve çekip silahını can yoldaşının
vanklı’yı yere devirdi
sonra satılmışlar
soluğunu söndürdüler onun da
ve Zarife çiçekli bir dal gibi düştü Alişer’in üstüne
yıl otuzyedi ay temmuz gün karalı dokuzdu
ve sehere doğru esilmiş iki ışıklı baş
paşa alpdoğan’a teslim edildi
yel sustu ay bulutu kuşandı su akmadı bir an….” 
 
‘Eş yaşam’ arayışı
 
Kürdistan sosyolojisinde eş yaşam arayışı hiçbir şekilde bitmemektedir. Bu konuda Mem û Zin destanından Siyabend û Xece’ye, Alişer ile Zarife’nin arayışından Reşoyê Silo ile Zeyno’nun hikayesine kadar çok fazla anlatım vardır. Kimisinde gerçekleşmeyen aşkların acısı yaşanırken kimisinde de birlikte özgürlük için mücadele etmenin azmi vardır.  Bunlardan Ağrı direnişinin kahramanlarından olan Reşoyê Silo ile Zeyno’nun direnişi de anlatılmayı bekleyen bir eş yaşam destanıdır. Derwişe Avde ile Adule’nin aşkındaki isyan, Reşo ile Zeyno’nun aşkındaki güven ile yansımaktadır. Alişer ile Zarife’nin hevalliği ile de bugüne kadar ezgilerde, destanlarda, masallarda kendini sürdürmektedir. Bu anlamın sanatı, kültürü, sosyolojisi ise bugün Beritanlar, Zilanlar, Zeryanlar ve Çiyagerlerin mücadele azminde yaratılmaktadır. Zeryan’ın günlüğündeki şu sözleri bu azmi ne güzel anlamlandırıyor;
 
En kutsal sevgi uğruna ölümü göze aldığındır
 
“Son süreçte yaşadığım duygu mizansenine bir tanım bulmaya çalışıyorum. Tarihi örnekler beynimde canlanıyor. Bir Adule Derweş destanı kendisini tekrarlıyor. Önderlik bizleri, kadın gerillayı Adule’ye benzetiyor. Derweş-Adule, 12’ler destanı bu çağda kendini yeniliyor. Adule Milan aşiretinin soylu kızı. Onunla aynı aşirete mensubum. Yani ben de Milan’lıyım.  Derweş yiğit bir Kürt erkeği savaşkan ve onurlu. Adule-Derweş’i, yiğidini yitirdiğinde bir ağıt yakar. Delala Derweşa diye yanık bir ağıt. Derweş son soluğunu Adule’nin dizleri üzerinde verir. Kendimi Adule’ye benzetsem abartıya kaçmaz. Ben de dizlerimin üzerinde Derweş gibi yiğit Kürt gençlerinin son soluğuna tanık oldum. Fakat bir ağıt yakacak fırsatı bulamadım. Adule bir Derweş yitirdi ve bu kadar acıyla ağıt yaktı. Ya ben kaç Derweş yitirdim. Onlar çağın Derweş’i. Onlar ülke aşkıyla yiğitçe savaştılar. Yaşadığım bu gönül bağını daha önce hiç yakalamamıştım. Öyle candan, içten, hesapsız ve ölesiye. En kutsal sevgi uğruna ölümü göze aldığındır”