Özgür Eş Yaşam Kuramı

  • 09:08 5 Nisan 2024
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
 
“Özgür eş yaşamın kurulması cinsiyetçiliğin, ataerkilliğin yarattığı bağların ötesindeki büyük anlam birliğidir. Aşk teorisidir. Kadın ile erkek arasındaki cinselliğin bir boyutunun üreme olduğunun farkındalığı ile çocuk doğurma, büyütme, eğitme kültürünü de bunun bir parçası olarak ele alan geniş bir perspektife sahiptir.”
 
Nagihan Akarsel
 
Bu anlamda kadın ile erkeğin mücadele içinde yaşadığı değişim dönüşüm, özgür eş yaşam kuramının temelini oluşturmaktadır. Kadının xwebûn temelinde ideolojik ve örgütsel formlarını yaratması, erkeğin mevcut erkekliği öldürme konusundaki çabası özgür eş yaşam kuramının temeli olmaktadır. Kopuş teorisi özgür eş yaşam içindir. Doğru, iyi ve güzel bir ilişkinin hegemonik yönlerden arınması, özgürlük, özerklik ve eşitlik temelinde inşa edilmesidir. Kadın ve erkek kimlikleri yeniden tanımlanmıştır. Abdullah Öcalan; “Özgür eş yaşam derken, klasik bir karı-koca ilişkisinden veya buna benzer modern, postmodern elbise giydirilmiş evlilik ilişkilerinden söz etmiyorum. Sözünü ettiğim özgür eş yaşam, her iki cinsin de eşitlik ve özgürlük temelinde hayatı her yönüyle yeniden inşa ettiği yaşamdır. Zamansız ve mekânsız insan veya toplum olamayacağına göre kadın ve erkek kendileri ile birlikte zamanı ve mekânı da özgürleştirmeli ki üzerinde aşk ve sevgi çiçeklenebilsin” demiştir. 
 
 “Kadınla (dolayısıyla erkekle) doğru (bilimsel-jineolojî), iyi (etik-yeni ahlak bilinci ve tavrı) ve güzel (yeni estetik ölçüler, özgür yaşam) yaşamı başarmamak sosyalist topluma yönelişi başarmamakla özdeştir.” (Abdullah Öcalan, İmralı Notları) Bu anlamda eş yaşamın bilimi olarak jineolojî aynı zamanda kadın ile erkek arasındaki ilişkinin bilimsel ve felsefi temellere dayandırılmasının bilimi olmaktadır. Evrendeki bu en harika çiftin derin bir anlamlaşmaya ulaşmaları (Abdullah Öcalan) kolektif aşk, platonik aşk, aşkın sosyolojisi gibi kavramları da kapsayan aşk teorisini açıklamayı gerekli kılmaktadır. Bu kendi başına bir yazının konusu olduğu için kısaca değinmekte yarar var. Kolektif aşk Zeryan’ın tarif ettiği gibi; aşkın toplumsal boyutu, platonik aşk ise iki insan arasındaki fiziksel birlikteliği aşan, aşkın felsefi boyutudur. Platon ile anılsa da esasta bir Afrodit rahibesi ve Sokrates’in hocası olan Diotima’nın aşk tarifidir. Sanıldığı gibi uzaktan bir kişiyi gizlice sevmek değildir. Bir bedene yönelen sevgiden ziyade güzel fikir, eylem ve bilgilere yönelen sevgidir. Etik-estetik ilkelerin somutlaştığı kaynaktır. Tasavvufçular için ilahi aşk, dini bütün biri için nirvanaya ulaşmaktır. Aşkı güdülerimizin esiri olmaktan kurtarıp bilgi ve eylem aşkı ile onurlandırmak, aynı zamanda güdülerimizi anlamlı bir yaşama yönlendirmektir. 
 
Sonuç 
 
İktidarın üzerinde kendini ürettiği kölelik ve egemenlik kültüründen sonsuz boşanmak, çok yönlü bir çaba istemektedir. Cinsellikten evliliğe, aileden arkadaşlığa, beden politikalarından nüfus politikalarına her konuda çözümleme ve dönüşümlere ihtiyaç bulunmaktadır. Bilimsel, felsefik çözümleri jineolojî ile oluşturmak, demografyayı kadın özgürlüğü temelinde inşa etmek gerekmektedir. Bu anlamda Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde, geleneksel ve modern ilişki tarzlarını aşacak özgür ilişki formlarını geliştirmek, kadın özgürlüğü temelinde gelişmektedir. Xwebûn olmayı başarmış kadın ile Prometheus imgesindeki gibi özgürlük arayışı gelişen ve kadına inanan erkek imgesi yeni bir cinsellik kültürünü yaratmaktadır. Duyguların yüceliğinde bir bakışa, bir gülüşe, bir seslenişe evrenin özgürlük esintileri yerleşmektedir. Mülkleştirme ilişkilerinin dışında, geri duygulara prim vermeyen, zaman ve mekâna takılmadan birbirini hisseden ve duygularını ülkesinin özgürlüğüne adayarak birlikte mücadele etmekten haz alan bir kültür oluşmaktadır. Cinselliğin bir paradigma olduğunun bilinciyle yaşamın her alanını güzelleştirmeyi esas alan bir sevgi anlayışı doğmaktadır. Sevmekten korkmayan kadınlar sevmeyi bilmeyen erkekleri eğitmektedir. Bu duygulardan kaçmak, bunları bastırmak yerine çözümlemek, özgürlüğe bağlamak temel bir ilke olarak benimsenmektedir. Huzur ve heyecanı bir arada yaşamanın mutluluğunu büyük başarılara odaklayan bir enerji ile bunu yapmaktadır. Neden sevdiğini değil nasıl seveceğini ve yaşayacağını sorgulayan kuşaklar yetişmektedir. 
 
Duygu ve düşünce bütünlüğü
 
Suç, tabu, günah çemberinde boğulan bu enerjinin, zafere kilitlenmesi için büyük bir savaş verilmektedir. Bu, Sema Yüce’nin, “Bütün beşerî zaafların gücünü gördüm ve yendim. Özgür yaşam, özgür kadın tutkum bana bunu emrediyor” kararlılığında bir mücadeledir. Hazzın fiziksel, duyusal ve duygusal boyutlarının olduğu bilinciyle fiziksele sığdırılan ve ticarete dönüştürülen cinselliğe karşı görkemli bir yürüyüşe bağlanan (Abdullah Öcalan) bir cinselliktir. Duyusal ve duygusal olan cinselliğin gücü keşfedilmektedir. Platonik ve özgür aşk kavramları bunun felsefik, bilimsel ölçüleri olmaktadır. Duygu ve düşünce bütünlüğü yeni etik-estetik değerlerin, edebi ürünlerin, şiirsel bir dilin garantisidir. Cinselliğin ahlaki politik toplumun etik-estetik değerlerine oturtulması şiir tadında yaratılmaktadır.  Duygu ve düşünce bütünlüğü edebi ürünlerin, yaşamın anlamlı kılınmasının mücadelesi olmaktadır. Bunu kabul etmeyen ya da kişiliğinde oluşturma gücü bulamayan kişiler ise ya mücadeleden kopmakta ya da farklı bir şekilde katılımını belirlemektedir.  
 
Aşk teorisi
 
Bu yeni ilişki biçiminin kurumları ve örgütlenmeleri de buna katkı sunmaktadır. Kadın ile erkek arasında kurulan eşbaşkanlık bunun sistemi olmaktadır. Yoldaşlık ilişkileri ve arkadaşlıklar kolektif aşk özelliği taşımaktadır. Özgür eş yaşamın kurulması cinsiyetçiliğin, ataerkilliğin yarattığı bağların ötesindeki büyük anlam birliğidir. Aşk teorisidir. Kadın ile erkek arasındaki cinselliğin bir boyutunun üreme olduğunun farkındalığı ile çocuk doğurma, büyütme, eğitme kültürünü de bunun bir parçası olarak ele alan geniş bir perspektife sahiptir. İktidar ve kölelik üreten hegemonik eş yaşamdan kurtaracak eğitsel, düşünsel çalışmalar yapılmaktadır. Kız çocukları başta olmak üzere, bütün çocuklara bu eğitimler verilmektedir. Tüm bunlar ütopya değil, an be an büyük bir savaş ile yaratılmakta, yaşanmaktadır. Hegemonik kültürden boşanmanın ve cinslerin özgürlük temelinde bir araya gelip sonsuz bir aşk yaratmasının adımları olarak Rojava Devrimi başta olmak üzere dünyanın her yerinde yaşam bulmaktadır. Ve bu aşk, Gurbeteli Ersöz’ün “Yüreğimi Dağlara Nakşettim” şiirinde dediği gibi;  
 
“Özlemek nedir bilir misin?
Ey ay gülüşlü, güneş yüzlü, şimşek gözlü kahraman çocuk, 
Bilir misin anıların akınca yüreğime vurur, göğsümün kafesine, 
Niye yoksun diyemez dilim, 
Çünkü yokluğun yaşamak içindir.”
 
*Bu yazı, Jineolojî dergisinin “Cinsellik: Kutsallıktan İktidar İdeolojisine” dosya konulu 24. sayısından kısaltılarak alınmıştır.