Wurze

  • 09:02 24 Mart 2024
  • Kadının Kaleminden
 
“Amed Newroz alanına giriyoruz. Sahne arkası için hazırlanan afişte bir yanda Rabe bir yanda Wurze yazıyor. Konuşmacılar da bu iki sloganın ortasında konuşuyorlar. Wurze zazaca ‘kalk’ demek, Rabe’yi söylemeye gerek yok zaten.”
 
Edâ Bêzencîr
 
21 Mart 2024 Newrozu’nda çekilen bu fotoğraf bir fotoğraftan fazlasıdır. Yağmurlu bir Newroz sabahına uyandık bugün. Çocukken de bayramları biraz keyifsiz kılan havanın yağmurlu olması olurdu hep. Bu pek değişmedi o günden bugüne. Ama olsun yine de bayramdı. Bingöl’de Bingöl Newrozu’na katılmayı beklerken Hastane Kavşağı’nda yapılacak Newroz’un Şırnak Gabar’da öldürülen bir asker cenazesinin Bingöl Hastane morgunda olması sebebiyle iptal olduğu açıklamasından sonra(Babamla yaptığım sohbette askerin Bingöl’ün yurtsever ailelerinden olan Elçi ailesinden olduğunu duyuyorum.) Ne yani Newroz’a gidemeyecek miyiz diyorum ve yola çıkıyorum. 
 
Leyla Zana Amed Newrozu’na geliyordu gitmemek olur muydu? Annem dikkat et diyor çantama pişirdiği löl’ü(böreği) bırakırken. Keşke bugün gitmeseydin diyor. Leyla Zana geliyor diyorum. E iyi Newroz dönüşü evde bir şey olmaz böreğini ye diyor. Tamam deyip evden çıkıyorum. Bingöl’den çıkıyoruz kucağımda 15 aylık kızım ile. Genç Köprüsü’nden geçerken yağan yağmurun Murat Nehri’ne çarpan her damlası suyu dalgalandırarak adeta bir bahar türküsü söylüyor. Bugün güzel bir gün olacak diye geçiriyorum içimden. Genç Köprüsünden Yayla’ya çıkıyor, Yayla’dan Tabantepe’ye tırmanıyoruz. Tabantepe’den Bırkleyn Mağarası’na iniyoruz. Beni bugün bu yola çıkaran şeyin ne olduğunu sormadan edemiyorum kendime. Ardından bir gün önce Bingöl’de bir arkadaşım ile yaptığım şu diyaloğu hatırlıyorum.  
 
-Önderlik Bingöl’de kalmış bir döneminde acaba hangi mahallede, hangi evde kalmış? Oradan  75  dilek feneri uçuralım mı?  
 
-Uçuralım heval. 
 
Düşümde dileğimi uçururken Bırkleyn’den Abalı’ya Abalı’dan Lice’ye iniyoruz. Lice’den Diyarbekir Ovası boyu devam ediyoruz. Buğdaylar Murat Nehri’nin bahar türküsüne eşlik ediyor uzayıp yeşillenerek. Yeşilin kokusunu taze ot kokusunu içime çekiyorum. Kızıma bugünün bayram oluşunu Newroz’u Asinkar Kawa’yı anlatıyorum dağları ovaları izlerken. Eline annemin lölünden bir parça veriyorum. 
 
Amed Newroz alanına giriyoruz. Sahne arkası için hazırlanan afişte bir yanda Rabe bir yanda Wurze yazıyor. Konuşmacılar da bu iki sloganın ortasında konuşuyorlar. Wurze zazaca ‘kalk’ demek, Rabe’yi söylemeye gerek yok zaten. Tüm konuşmaları kaçıracak kadar geç kalıyorum alana. Biricik kızımla alana girdiğimizde Mikail Aslan sahnede Qereçore’yi söylüyor.  
 
“Heyt kerê heyt kerê
Vengê xo berz kerê
Heyt kerê heyt kerê
Miradê xo bikerê”
 
Bahar diyoruz yağmur diyoruz güzel diyoruz ama yağmur acımasızca yağıyor. O dert değil de biber gazı yağmurla vurunca fena oluyor. Kızım ilk biber gazını bugün yiyor. Kürdistan’a hoş geldin diyorum gülümseyerek. Newroz’un ne olduğunu biraz daha iyi anlıyor. Çılgınca alkışlar çalmak istiyor fakat yine biber gazı kokuyor ortalık. Ana yüreği ancak bu kadarına dayanabiliyor. Yağmur çamur, biber gazı, güvenli çıkış kapısı bulmak derken eve geliyoruz. Leyla Zana’nın konuşmasını evden izliyorum. Beni bugün yerimden kaldırıp getiren neydi soruma bir cevap daha buluyorum.  
 
Leyla kalkmış gelmiş. Ben kalkıp gelmesem olur muydu? Wurze! 
 
Leyla siyah beyaz bir fistan giymiş beyaz bir saten üzerine sıra sıra dizilmiş siyah düğmeli elbisesi. Üzerine giydiği siyah işlemeli kaftanı siyah tacı ve bileğine bağladığı sarı kırmızı yeşil bağ ile sahnede çok kudretli duruyor. 1991’deki Meclis konuşmasını hatırlamamak mümkün değil. O günkü küt saçları şık döpiyesi ve dik duruşundan hiçbir şey eksilmemiş. Konuşmasında Öcalan felsefesini bir kadın olarak Jin Jiyan Azadî sloganları eşliğinde anlatıyor. Kürt kadınlara mücadele etmek çok yakışıyor diye geçiriyorum içimden ve geçiyorum yazının başına.  
 
Gün içinde sohbet ettiğim arkadaşlarım ile Leyla’yı sahnede gördüklerinde ne hissettiklerini paylaşmalarını istiyorum. Rojin’in paylaşımını doğrudan yazacağım. 
 
‘Otuz yıl önceki o duruşunu aynı inanç ve kararlılıkla görmek, arada bir düştüğüm ümitsizliğe cevap oluyor. Güçlü hissediyorum. Bu benim duygum Edo’ 
 
Bu mesajdan sonra kadınlar olarak bugün bu alanda Leyla Zana’nın hepimize çok benzer hisler yaşattığını görüyorum. O dik duruşu ile kırk yıllık siyasi hayatı boyunca verdiği mücadeleden güç alarak Türkiye siyasetçilerine meydan okuyor ders veriyordu. Leyla gelmiş daha ne olsundu. 
 
Leyla Zana’nın Diyarbakır Newrozu’na katılarak siyaset sahnelerine dönmesi Hannah Arent’in Kant’ın  Siyaset Felsefesi Üzerine Dersler kitabında Kant’ın şu sözlerine ışık tuttuğu paragrafı hatırlatıyor.  
 
‘İnsanın yaşamındaki ahlaki fiziksel durumunu en iyi şartlar altında, yani ebedi bir ilerleme ve onun nihai hedefi olarak belirlenen en yüksek iyiye yürüyüş olarak kabul etsek bile insan yine de (...) daimi bir değişim içindeki mevcut durumunun ona vaat ettikleri ile tatmin olamaz. Zira insanın halihazırda içinde olduğu durum, ilerlemeyi beklediği daha iyi duruma kıyasla daima kötü kalır; ve nihai amaca doğru sonsuz bir ilerleme mefhumu, sonu gelmez bir kötülükler dizisindeki bir vaat olarak (...) insanın tatmin olmasına imkan tanımaz.’ 
 
Arent’in bu iddiaya eleştirisine katılmamakla beraber Leyla’nın şahsında halkımızın toplumsallaşma sürecinde Önderliğe karşı içinde geliştirdiği duygu budur. Öcalan bırakılmayana kadar tatmin olmayacak, daha iyisi olana kadar buradan gitmeyecek ve daha iyisini isteyip almak talebinden vazgeçmeyeceğinin izahıdır. 
 
Canım annem keşke bugün gitmesen demiştin ya İyi ki bugün geldim iyi ki KALKTIM ve Newroz’a geldim. Newroz bimbarek bo!