Bitlis’ten Galatasaray’a uzanan bir hikaye: Kaybedenler kaybedecek

  • 09:04 24 Mayıs 2022
  • Portre
 
İSTANBUL - Gözaltında kaybettirilen Özgür Gündem Bitlis muhabiri Ferhat Tepe’yi kardeşi Ayşe Tepe Doğan anlattı. Cumartesi Anneleri direnişçisi olan Ayşe, Ferhat’ın fotoğraf makinasına hala her baktığında onun haberlerini, direncini ve idealistliğini gördüğünü söylüyor.
 
İnsan Hakları Derneği (İHD), 1995 yılından bu yana her yıl 17-31 Mayıs arasındaki dönemi  “Kayıplar Haftası” olarak karşılıyor. İHD, bu tarihler arasında kaybedilen ve katledilen insanlara dikkat çekmek amacıyla anmalar, etkinlikler ve basın açıklamaları gerçekleştiriyor. Cumartesi Anneleri ise birbirine kenetlenip direnmekten güç alarak kayıp yakınları için mücadele ediyor.
Bitlis'te 1993 yılında katledilen ve 19 yıllık hayatına sığdıran Ferhat Tepe'nin Galatasaray Meydanı’na taşınan hikayesini Cumartesi Annelerinden/İnsanlarından kardeşi Ayşe Tepe anlatıyor: “Bu cezasızlık politikası ortadan kaldırılana ve yüzleşme gerçekleşene kadar vazgeçmeyeceğiz.”
 
Ferhat ile ikiz gibi büyüdüler
 
Ayşe, Bitlis’te 1975 senesinde 6 kişilik yurtsever bir anne babanın, 3’üncü çocuğu olarak dünyaya gelir. Abisi Ferhat ile arasında 1 yaş vardır ve ikiz gibi büyürler. Evde hem Kurmancî hem de Kirmanckî konuşulur. Kardeşlerin çocuklukları, 80-90 kuşağının çocukluğu gibi mahallede geçer. Ayşe, o günlere dair şunları söylüyor: “Çok güzel bir mahalle arkadaşlığı yaşadık. Evin içinde de öyleydi. Biz kardeşler birbirimize çok bağlıydık. Özellikle aramızda yaş farkının olmaması birbirimizle daha yakın bir ilişki kurmamızı da beraberinde getiriyordu. Özellikle abimle aramızda 1 yaş olduğu için ikiz gibi büyüdük. Birbirimizi çok severdik. Birlikte çok vakit geçirirdik. Aynı okullarda okuduk. Hem aile içerisinde hem okul hayatında çok iç içe bir hayatımız vardı.” 
 
Ferhat’ın politik yanı aileyi etkiler
 
Ayşe, abisi Ferhat’ı çevresi tarafından çok sevilen, ılımlı ve arkadaşlık ilişkilerinin çok güçlü olduğu bir genç olarak tarif ediyor. Ferhat’ın, kardeşlerini de etkileyen politik duruşunun lise döneminde derinleştiğini söyleyen Ayşe, Ferhat ile bağlarına değinir. Ayşe ve Ferhat, Vedat Aydın’ın cenaze törenine katılmak ister ama babaları İshak Tepe, “İkiniz birden gitmeyin” der. Bunun üzerine törene Ferhat gider ve orada gözaltına alınıp 1 gece tutulur. Bu, ailenin Ferhat için endişelenmeye başladığı ilk andır.
 
Yurtseverlik bir aile geleneği
 
Aile içerisinde demokratik bir yapı vardır. Anne Zübeyde sosyal ve dışa dönük bir kadındır. Baba İshak ise uzun yılar devlet memurluğu yaparken 1980 darbesinde sürgün edilince, sürgünü kabul etmeyip görevinden istifa eder. İshak, sonraları Kürtlerin siyasete katılımına ilgisiz kalamaz ve Bitlis’te Halkın Emek Partisi (HEP) kuruculuğunu yapar. HEP’in kapatılmasıyla İshak, Demokrasi Partisi (DEP) ve Halkın Demokrasi Partisi’nde (HADEP) siyasete devam eder. 
 
Devlet baskısı ve özgür basın
 
Ayşe sınava girdiği ilk yıl üniversiteyi kazanır ve İstanbul’a gider. Ferhat, Bitlis’te kalıp Özgür Gündem gazetesinin muhabirliğini yapmaya başlar. Ferhat, Bitlis’in ilk muhabiri olmuştur aynı zamanda ve bu sırada 18 yaşındadır. Ferhat’ın gazetecilik yaptığı dönemlerde Bitlis’in köylerinde yoğun bir devlet baskısı vardır, köyler boşaltılıp yakılırken, yaşananları haberleştiren kimse bulunmaz. Ferhat’ı muhabir olmaya çeken nokta da bu durum olur.
 
Karakolda tanımadığı simalar
 
Bir gün Bitlis Merkez Karakolu’na çağırılan ve orada hiç tanımadığı simalarla karşılaşan Ferhat, eve gelip babasına durumu, “Bir şey olmadı baba, sadece bana bir çay verdiler, ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordular, sonra da bıraktılar” sözleriyle aktarıyor. Ayşe, bu durumu şöyle anlatıyor: “Aslında biz şüphelendik ama Ferhat’ın vefatından sonra parçaları bir araya getirdik. Muhtemelen orada birilerine Ferhat’ı gösterdiler. Bitlis 80 döneminde çok aktif, çok politik bir yer idi. Yaşanan baskılardan sonra 80 sonrası kendini geriye çekti. Bitlis’te HEP’in kurulması, Ferhat’ın Özgür Gündem muhabiri olması devletin çok fazla dikkatini çekti. Bitlis’te böyle bir gelişmenin olmasını istemediler ve bunu da önceden ezmek istediler. Ben de abim de daha evvel gözaltına alınmıştık. Aslında aile olarak devletin çok fazla dikkatini çekmiş olduk.”
 
Ferhat’ın bilinci ve direnci
 
Bir köyün yıkılma, yakılma haberlerinin yapılmasının büyük önem taşıdığı dönemde Ferhat, 1 yıllık gazetecilik hayatına onlarca haber sığdırır. Köylere gidip köylülerle konuşur, röportaj alır. Bir gün evlerine Ferhat’ın haberini yaptığı bir ailenin geldiğini söyleyen Ayşe, “Ferhat, Bitlis’te yine gözaltına alınmıştı. Ona, ‘Gittiğin köylerde kimlerle görüştün, bunları sana kimler anlatıyor?’ diye sormuşlar. Bir gün bir aile, bizim ziyaretimize gelmişti. Babama teşekkür etmişlerdi. Çünkü Ferhat gidip misafir olduğu, röportaj yaptığı, haber aldığı hiçbir kaynağını, hiçbir aileyi polislere söylememişti. O zamanlar çok fazla tehdit olduğu için insanlar isimlerinin bir yerde görünmesinden korkuyordu. Onlar için tehlike arz ediyordu. Ferhat’ın böyle bir duruş, direnç göstermesi -ki işkence de görmüştü o dönem- oradaki köylüleri çok etkilemişti” diyor. Ayşe, bugün hala Ferhat’ın fotoğraf makinasına baktığında, Ferhat’ın haberlerini, direncini ve idealistliğini gördüğünü ekliyor. 
 
Kaybedenler kaybedecek!
 
Ayşe, Ferhat kaybedildiğinde İstanbul’da 18 yaşında bir üniversite öğrencisidir ve Ferhat’ın kaybedildiğini Özgür Gündem’in manşetinde “Ferhat Tepe kaçırıldı” haberiyle görür. Ayşe, o güne dair şunları söylüyor: “İnanılmaz bir şok yaşadım. O dönemi çok iyi bildiğiniz için içiniz boşalıyor. Yani o gitti… Derinlerde bir yerde onu çok iyi fark ediyorsunuz. Kaybedilenleri bir daha bulamıyorduk çünkü o zaman. Tek başımaydım ne yapacağımı bilemiyordum. Hemen Özgür Gündem gazetesinin Kadırga’daki ofisine gittim. O zaman Yaşar Kaya ve Gurbetelli vardı. Hemen onlarla görüştüm ve bilet alıp Bitlis’e gittim. DEP il binasına Ferhat’ın fotoğrafı ve ‘Kaybedenler kaybedecek’ yazısı asılmıştı. Hüngür hüngür ağlamıştım. Çünkü abimi bir daha göremeyeceğimi çok derin hissettim. Annem ve babamın durumu da çok kötüydü.”
 
Türk İntikam Tugayı aileyi aradı
 
Bir akşam Ferhat eve gelmez ve sabah 05.00-06.00 sıralarında kendilerini Türk İntikam Tugayı olarak tanıtan kişilerden bir telefon gelir. Telefondakiler Ferhat’ı kaçırdıklarını ve taleplerini söyler. Talepleri; DEP İl Başkanlığı tabelasının indirilmesi, Nemrut Dağı’nda kaçırılan turistlerin serbest bırakılması, İshak Tepe’nin istifa ederek 1 milyarlık fidye ödemesidir. İshak ise telefondaki kişiye şöyle söyler: “O tabelayı halk astı, halk indirir. Ben istifa ederim ve fidyeyi de veririm.” Ayşe, “Çok acılı, insanı üzen bir süreçti. Çünkü şunu da fark ediyorsunuz; kardeşinizi almış, kaybetmiş ama aynı zamanda aileye de inanılmaz bir baskı uyguluyor. Psikolojik olarak da aileyi yıpratmaya, ezmeye, vicdanen büyük bir yükün altına sokmaya çalışıyorlar” sözleriyle hatırlatıyor o günleri.
 
İshak'ın hafızasına kazınan o ses
 
Sürecin devamında dikkat çeken bir durum yaşanıyor. Ferhat’ın babası, telefonda oğlunu kaçırdıklarını söyleyen sesi tanıyor. İshak, bir dönem Bitlis Belediye Başkan Yardımcılığı yapıyor. O dönemde Tatvan Tugay Komutanı Korkmaz Tağma ile bir tartışma yaşanıyor ve İshak’ı makamına çağırıp tehdit ediyor. O ses İshak’ın hafızasına kazınıyor. Ferhat kaybedildikten sonra da Korkmaz Tağma’dan şikayetçi oluyor. Bütün “faili meçhullerde” aslında hep Korkmaz Tağma adı geçiyor. Ailenin açtığı hiçbir davada da ifade vermeye çağırılmıyor.
 
Cenazesi 7 gün kimsesizler mezarlığında kaldı
 
Ferhat, 28 Temmuz 1993’te kaçırılarak 10 gün kayıp kalıyor, fakat kaçırıldıktan 3 gün sonra katlediliyor. 10 gün boyunca aile, Ferhat hayatta gibi arıyor. Ardından aileye 8 Ağustos’ta Ferhat’ın, cenazesinin Elazığ Kimsesizler Mezarlığı’ndan alınabileceği şeklinde bir telefon geliyor. Hazar Gölü kenarında bir balıkçı tarafından bulunan Ferhat’ın cenazesi 7 gün Kimsesizler Mezarlığında kalıyor. Aile Ferhat’ı alıp Bitlis’e getiriyor ve özel harekat timlerinin ablukası altında aile mezarına defnediliyor. 
 
Hukuki süreç
 
Ferhat katledildikten sonra aile için bir hukuk mücadelesi süreci başlıyor. O dönemde ailenin, Diyarbakır JİTEM’de Ferhat’ı gördüklerini söyleyen tanıdıkları çıkıyor. Ferhat’a işkence edildiğini gören tanıklar önce gidip ifade veriyor sonra da tehdit edildikleri için ifadelerini geri çekiyor. Türkiye’de dava zaman aşımı ile kapatılıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), “devletin yaşam hakkını koruyamadığı” yönünde karar veriyor. Ancak yine de faillerin bulunmuyor.
Cumartesi hikayesi 
 
Daha sonra ailenin Cumartesi Anneleri hikayesi başlıyor. Anne Zübeyde Tepe, televizyonda Cumartesi Anneleri’ni görüyor ve Galatasaray Meydanı’na geliyor. Kayıplarının fotoğraflarıyla sessizce oturan annelerin çığlığının engellenmesine değinen Ayşe, “Dönem dönem devlet buna tahammül edemedi. Çünkü bu kayıp meselesi gözaltında kaybetme ya da kaçırıp kaybetme, derin devlet içerinde çok örgütlenmiş bir şeydi. Devlet bu kadar planlanmış ve örgütlenmiş bir yapının sürekli bu şekilde teşhir edilmesini, kamuoyunda dile getirilmesini, uluslararası arenada dile getirilmesini istemez ve tahammül etmez. Cumartesi Anneleri’ne duyduğu öfkesinin ve tepkisinin nedeni o. Diğer nedeni ise, annelerin bu kadar ısrarcı olması. Belki de şunu bekliyorlar, ‘Kaybedildi, öldürüldüler.’ Sebebi derin devlet olunca zaten devlet bu kaybın sorumluluğunu üstlenmiyor.”
 
Birbirine kenetlenen ailelerin mücadelesi
 
Birbirine kenetlenen ailelerin oluşturduğu mücadeleyi bırakmayacaklarını da ekliyor Ayşe ve şöyle diyor: “Biz bu cezasızlık politikası ortadan kaldırılana ve yüzleşme gerçekleşene kadar bundan vazgeçmeyeceğiz. Hak hukuk mücadelesine devam edilmesi gerektiğini, bütün faillerin bulunarak cezalandırılmasını, cezasızlık politikasına son verilmesini ve hiçbir zaman, zaman aşımını kabul etmediğimizi, faillerin yargılanması talebimizi tekrar etmek istiyorum.”