‘Önümüzdeki dönemi kadın ittifakı belirleyecek’

  • 11:00 30 Eylül 2022
  • Güncel
ANKARA - HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran, “jin jiyan azadi” sloganının her yerde tek bir ağızdan ifade edildiğine dikkat çekerek, “ Çünkü dünyanın her yerinde kadınların talepleri aynı, kadınlar özgür bir yaşam talebinde bulunuyorlar. 21. yüzyıl kadınların yüzyılı olacak, kadınların özgürlüğü ile toplumun inançların farklılıkların özgürlüğü olacak” dedi. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi Sözcüsü Ayşe Acar Başaran partisinin genel merkez binasında düzenlediği basın toplantısında kadın gündemine dair gelişmeleri değerlendirdi. İran’da Jîna Mahsa’nın “ahlak polisleri” tarafından katledilmesi ve Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve katliamların gün geçtikçe arttığını belirten Ayşe,  Gülistan Doku’nun bin gündür kayıp olduğunu hatırlatarak, “Kürdistan da kimse kaybolmaz kaybedilir” dedi.
 
‘Jin jiyan azadi’ sloganı kadınların enternasyonal sloganı
 
Rojhilat başta olmak üzere İran’ın, Kürdistan’ın Ortadoğu ve dünyanın dört bir yanında itirazlar yükseldiğini söyleyen Ayşe, ”İran ve Rojhilat’da gerçekleştirilen protestolar nedeniyle rejimin saldırıları sonucunda en az 83 kişi yaşamını yitirdi. Rejim, haklı taleplerini savunan halkı saldırılarla bastırılmaya çalışılıyor. Tıpkı dünyanın pek çok yerinde Türkiye ve Kürdistan’da olduğu gibi. Orada uzun süredir itirazı birikmiş olan toplumun kadın öncülüğünde gerçekleştirilen bu talepleri ‘jin jiyan’ sloganlarıyla yaygınlaşıyor. Şu anda ‘jin jiyan azadi’ sloganı başta Kürtler olmak üzere dünyanın dört bir yanındaki kadınların enternasyonal sloganı haline geldi. İran rejimi tıpkı Türkiye’de olduğu gibi bu talepleri baskıyla, zorla, katliam ve saldırıyla bastırmaya çalışıyor. Ama Jina Amini başta olmak üzere İran'da itirazını yükselten protestosunu ifade eden bütün halkın taleplerini haklı ve meşru talepler olduğunun altını çizmek istiyoruz. Bu saldırıları kınıyoruz” diye kaydetti.
 
İran’da partilerin üslerine yönelik saldırılar 
 
Rejimin saldırılarını sadece Rojhilat ve İran'da sınırlı kalmadığını belirten Ayşe, “Saldırılarını sınır içinde geçtiğimiz günlerde Hewler ve Süleymaniye'de PDK-İ devrimci emekçiler ve PAK’ın üslerini vurarak bir kez daha tavrını göstermiş oldu. Bu saldırılarda aralarında hamile bir kadının da olduğu, çoğunluğu sivillerden oluşan 13 kişi hayatını kaybetti, 58 kişi bu saldırılarda yaralandı. Erkek egemen sistem kendi devamını sağlamak bu tür militarist saldırıları, savaş politikalarını devreye sokmaktan vazgeçmiyor. Buradan İran rejimine seslenmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. İran'daki en temel sorun olan Kürt sorunun çözümü için adım atmalıdır. Yine kadınlar üzerinde uygulanan baskı politikalarına son verilmeli, kadınların meşru politikaları konusunda düzenlemeler yapılmalıdır. İran’da değişim için özgürlük için demokrasi için mücadele eden günlerdir sokaklarda kadınlar başta olmak üzere Rojhilat ve İran’daki halkları selamlıyorum” ifadelerini kullandı.
 
Gülistan Doku nerede?
 
Gülistan Doku’nun kaybettirilmesinden bu yana bin gün geçtiğini belirten Ayşe, “Gülistan Doku nerede diye sormaya devam edeceğiz” dedi. Ayşe, “Kaybedildiği ilk günden beri söylediğimiz gibi, Kürdistan’da kimse kaybolmaz, kaybettirilir. 90’lı yıllardı yine onlarca yüzlerce kişi yine devletin içindeki karanlık güçlerce kaybedilmişti. Bugün yine bir Kürt Kadını olan Gülistan Doku, arkadaşımızdan da bin gündür haber alamıyoruz” diye belirtti. 
 
Ayşe Acar Başaran’ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
 
İran’da ve Türkiye’de cinsiyetçi ve faşist rejim inşası
 
“İran’da gelişmeler bütün dünyanın gündemindeyken Türkiye ve Kürdistan gündeminde de maalesef durum çok farklı değil. Orada Şii ve Fars rejim inşası varken Türkiye'de de adım adım Türk- Sünni yani cinsiyetçi, milliyetçi ve militarist bir faşist rejim inşasını görüyoruz. Türkiye’de de her gün iktidarın politikaları nedeniyle en az bir kadın yaşamını yitiriyor. İstanbul Bağcılar’da 58 yaşındaki Havva Sayan oğlu tarafından katledildi, görüntüler kamuoyu ile paylaşıldı. Bu görüntülerle saldırıların normalleştirilmesini istemesek de hepimizin hafızasına kazınan görüntülerdi. Zeliha Durmuş, Antep’te evli olduğu erkek Süleyman Durmuş tarafından katledildi. Dilek Çamur, Giresun'da boşanma aşamasındaki Nuri Çamur tarafından katledildi. Çamur, olayı engellemeye çalışan Ayşe Kılıç ve Damla Çubukçu’yu da katletti. Aleyna Ayas Ankara’da patronunun 13’üncü kattaki evinden düşerek yaşamını yitirdi. Biz daha önceki tecrübelerimizden biliyoruz ki, yüksekten düşmelerin, balkonlardan ve binalardan düşmelerin intihar ve kaza olmadığını, şüpheli bir biçimde ortaya çıkan kadın cinayetleri olduğunu biliyoruz. Berna Kargı, Şırnak’ta evli olduğu Sinan Bulduklu tarafından katledildi. Yine Mersin’in Toroslar ilçesinde Nur Efşan T., Hakan T. tarafından kesici aletlerle ağır bir biçimde yaralandı ve hastanede yaşamını yitirdi.
 
İktidar yargısı, medyası ve kolluğuyla şiddeti meşrulaştırıyor
 
İllere ve bölgelere baktığımızda aslında Türkiye ve Kürdistan’ın dört bir yanında kadınlar iktidarın yürüttüğü politikaları nedeniyle kışkırtılan erkeklik tarafından yaşamını yitirdi. Erkek şiddetiyle her gün yüz yüze kalıyorlar. Şırnak’tan Ankara'ya, Giresun’dan Mersin’e kadar aslında bu politikaların her gün biraz daha genişletilip büyütüldüğünü görüyoruz. Kadınlar erkekler tarafından şiddete uğrayıp katledilirken iktidar yargısıyla, medyası ve kolluğuyla bu şiddeti meşrulaştırmaya ve yaygınlaştırmaya devam ediyor. Özellikle son günlerde muhalif kadınlar üzerinde uygulanan baskı politikalarını hepimiz dehşetle izliyoruz. Muhalif oldukları için, iktidarın politikalarına itiraz ettikleri için muhalif kadın sanatçıların konserleri iptal ediliyor, Gülşen’de olduğu gibi kendi aralarında yaptığı sohbetler suç olarak kabul ediliyor, yargılanıyor ve tutuklanıyor. Bu da yetmiyor, kendilerine din alimi diyen, imam diyen bazı kişiler medya üzerinden sürekli kadınları hedef gösteriyor, kadın düşmanı politikalarını daha da yaygınlaştırıyor. 
 
Bireysel silahlanmaya karşı tedbir alacağına şiddeti körüklüyor
 
28 Eylül, Dünya Bireysel Silahsızlanma Günü idi. Tam da kadına yönelik şiddeti ve katliamları konuşurken bireysel silahlanmanın ne kadar tehlikeli olduğunu buradan söylemek isterim. Türkiye’deki silahlı şiddet araştırması raporuna göre 2021 yılında silahlı olaylarda 2 bin 145 kişi yaşamını yitirmiş, 3 bin 896 kişi yaralanmıştır. Ateşli silahlı saldırılar en fazla kadınlar ve çocuklara karşı kullanılmış. Yine rapora göre silahların yüzde 60 oranında kadın ve çocuklara karşı kullanıldığı tespit edilmiş. Keza ağustos ayında katledilen 33 kadının 21’inin ateşli silahlarla öldürüldü, yani kadına yönelik cinayetlerin yüzde 64’ünün ateşli silahlarla gerçekleştirildiği tespit edilmiş. Bu kadar pervasızca bir silahlanma ve bu bireysel silahlanmanın kadın ve çocuklara karşı kullanılması konusunda biz daha önce de hem itirazlarımızı hem de şerhimizi koymuştuk. İktidarın bireysel silahlanmaya karşı tedbir alacağına, maalesef paramiliter güçleri sokağa dökerek daha fazla toplum içindeki şiddeti körüklediğini görüyor ve biliyoruz.
 
Hep bir ağızdan tek bir slogan 
 
Tabii ki bu kadar saldırı, katliam şiddet ortamında bizler bir de mücadelenin her gün biraz daha büyüdüğünü görüyoruz. Özellikle Jina Amini’nin katledilmesinden sonra Türkiye Kürdistan ve dünyanın dört bir yanında bizlerin de içerisinde olduğu güçlü refleksler gerçekleşti. Bugün ‘jin jiyan azadi’ sloganı her yerde tek bir ağızdan ifade ediliyor. Çünkü dünyanın her yerinde kadınların talepleri aynı, kadınlar özgür bir yaşam talebinde bulunuyorlar. Kadınlar erkeklerin yarattığı bu tehlikeli ortamda artık yaşamak istemiyor. Kadınlar giyim kuşamlarından, verdikleri kararlara ve politik taleplere kadar kararlarını kendileri vermek istiyor şiddetle karşı karşıya kalmak istemiyor. Biz buradan bu talebi bir kez daha yükseltiyoruz. Biz kadınlar kendi özgürlüğümüzü ve toplumun özgürlüğünü kurma iddiamızdan vazgeçmeyeceğiz. 
 
SİHA saldırıları ve kadınların hedef alınması 
 
Türkiye içerisinde kadına yönelik şiddet ve saldırı bu kadar yoğunken bir taraftan da yanımızda kadın özgürlükçü paradigma ve fikriyat inşası var Rojava’da. Kürt ve kadın düşmanlığının bir sonucu olarak adı konulmamış bir işgal girişiminin olduğunu biliyoruz. En son SİHA’larla Kuzey Doğu Suriye’nin Cizre Kantonu’na bağlı Girkê Legê ilçesine 5 kilometre ilerisinde bulunan Til Cemal köyünde dün bir araca saldırı düzenlendi. Saldırıda Özerk Bölge Yürütme Meclisinin yaptığı açıklamada, Cizre Bölgesi Özerk Yönetimi Adalet Bürosu Eşbaşkanı Zeynep Muhammed ve Yılmaz Şero bu saldırılarda yaşamını yitirdi. Hesekê’nin Zingan ilçesine bağlı Mişervê köyüne yönelik SİHA saldırılarında Naif Abdulkadir ve Rima Ahmet Siyavi yaşamını yitirdi. Aralarında çocukların da bulunduğu 5 yurttaş da SİHA saldırılarında yaralandı. Kürt düşmanı AKP ve MHP iktidarı bu süreçten savaştan ve saldırılardan besleniyor. İçteki çözümsüzlüğünü tıkanmışlığını ve artık bir karşılığının kalmamasını, Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı ve savaş politikalarıyla örtbas etmeye çalışıyor. SİHA’larla hergün sistematik bir biçimde Rojava’ya yönelik adı konulmamış bir işgal saldırıları düzenleniyor. Geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan bu katliamlar sonucunda hayatını kaybedenlerin her gün biraz daha sayısının arttığını görüyoruz. Biz aslında bu saldırıların Rojava’da ortaya çıkan insanlık değerlerine oradaki modele yeni yaşama, kadın özgürlükçü perspektife yönelik bir saldırı olduğunu biliyoruz. 
 
Kadınlar saldırıların karşısında yeniyi inşa etmeye devam edecek
 
Ancak maalesef Türkiye’de ve dünyada egemen güçler suskunluklarını koruyor. Çünkü biliyoruz ki kapitalist güçlerin alternatif olarak gördükleri Kuzey Doğu Suriye’de açığa çıkan kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik sistemi bastırma sindirme, nefessiz bırakma siyasetini desteklediklerini Türkiye’ye yol verdiklerini, arka perdede desteklediklerini biliyoruz. Ama bizler kadınlar bütün saldırıların karşısında yeniyi inşa etmeye devam edecek. Artık alternatifsiz olmadığımızı çok iyi biliyoruz. Kapitalist erkek egemen sistemin dayattığı yaşam karşısında kendi yaşamımızı kendi geleceğimizi, kendi modelimizi, kendi sistemimizi inşa etmekten vazgeçmeyeceğiz. AKP ve MHP rejimi DAİŞ’in karanlık yüzünü Kuzey Doğu Suriye’de bir kez daha açığa çıkarmaya çalışıyor bu karanlık üzerinden kendine alan açmaya çalışıyor. Buna karşı her alanda mücadele edeceğimizi kadınlar olarak ifade etmek istiyoruz. 
 
9 Ekim komplosu
 
9 Ekim’e doğru yaklaşıyoruz, 9 Ekim 1998 yılında uluslararası komplosu ile sayın Öcalan Türkiye’ye teslim edildi. 9 Ekim üzerinden 24 yıl geçti 24 yıldır Türkiye’ye teslim edilmesinden bugün güne sayın Öcalan üzerinde mutlak ve kesintisiz bir tecrit uygulanıyor. Bu tecridin hukuken kabul edilmeyeceğini hem iç hukuk hem de uluslararası hukuk açısından insanlığa karşı suç olduğunu defaatle söyledik. Bu tecridin sadece hukukla tanımlanacak bir mesele olmadığını defalarca söyledik. Bu tecrit kadın özgürlükçü ekolojik demokratik bir paradigma olan Sayın Öcalan’ın fikriyatı üzerinde uygulanmaya çalışılıyor. Bu fikriyatı tecrit altına almak kendi sistemlerini kurmak için Sayın Öcalan yıllardır mutlak bir tecrit ile yüz yüze bırakılıyor. Bizler HDP kadın meclisi olarak her defasında ifade ettik önümüzdeki dönem mücadelesi açısından daha kararlı ve radikal bir şekilde tecritle mücadele edeceğiz. Çünkü tecrit savaş demek çünkü bu demokratik ekolojik kadın özgürlükçü paradigmanın baskılanması nefessiz bırakılması ve tecrit altına alınması demek. Çünkü tecrit kadına yönelik şiddetin alt yapısı olan militarizmin her alanda örgütlendirilmesi demek. Bizler bu tecritte karşı 9 Ekim'de De önümüzdeki günlerde de alanda meydanda olmaya tecride karşı özgürlüğü savunmaya devam edeceğiz. Sayın Öcalan özgür koşullarda çalışma imkanları sağlanana kadar bu mücadelemiz devam edecek. 
 
Tecrit politikalarının yansıması
 
Bu tecridin toplumsal alana olduğu gibi cezaevlerine de her gün biraz daha katı ve tehlikeli bir şekilde etkilerinin olduğunu görüyoruz. Semra güzel arkadaşımız Kürt halkından kadınlardan milyonlarca oy alarak parlamentoda halkı temsil eden bir arkadaşımız. Kendisine karşı başlatılan linç politikasından sonra önce dokunulmazlığı kaldırıldı akabinde tutuklandı. Şu anda Silivri Cezaevinde tutuluyor. 23 gün boyunca iktidarın düşman politikaları nedeniyle tecrit altında tutuluyor. Tek kişilik hücrede tutuluyor. Tabi ki sadece Semra Güzel değil. Bugün tutsak aileleri hasta tutsakların serbest bırakılması için Diyarbakır Adli Tıp Kurumu önünde nöbet tutuyor. 11 aydır bu mücadeleyi yürütüyor. Yine tutsak aileleri İstanbul, İzmir ve Van'da da artık bu insanlık suçu haline gelen hasta tutsakların ısrarlı bir biçimde cezaevinde tutulması siyasetine karşı eylemlerini sürdürüyor. Yine Emine Şenyaşar, 571 gündür Urfa Adliyesi önünde. Bunların hepsini bir araya getirdiğimizde tecrit politikalarının topluma yansımasını bir kez daha görmüş oluyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak kendini tanımlayan AKP’nin artık Adaleti Ortadan Kaldırma Partisi haline geldiğini, toplumun her alanında adaletsizliği büyüttüğünün şahitliğini yapıyoruz. Bu adaletsizliğe karşı bizler mücadeleyi her alanda yürütmeye devam edeceğiz. 
 
Önümüzdeki dönemi belirleyecek olan kadın ittifakıdır
 
Bu mücadelenin bir ayağı Emek ve Özgürlük İttifakıdır. Geçtiğimiz günlerde ittifak bileşenleri biraraya geldi. Bu ülkede barıştan demokrasiden adaletten özgürlükten eşitlikten yana olan herkes İstanbul’da o gün deklarasyon salonundaydı. İlan ettiğimiz Emek ve Özgürlük İttifakıyla bu buluşmada halkların, farklı inançların, emekçilerin ayrımcılığa uğrayan bütün kesimlerin, kadına yönelik şiddete karşı duyanların, cinsiyetçiliğe geçit vermeyenlerin, sömürü düzenine isyan edenlerin, Kürt sorununda bu ülkede demokratik çözüm talep edenlerin, savaş ve tecrit politikalarına son vermek isteyenlerin, rant ve talan siyasetiyle yaşam alanlarını tahrip edilmesine karşı çıkan ekoloji ve doğa savunucularının, engelleri aşa aşa engelsiz bir yaşam kurma iddiasında olan engelli bireyleri, sağlamcılık ideolojisine karşı çıkan bireylerin buluşmasıydı. Biz buradan bir kez daha ifade ediyoruz. Başka bir yaşam mümkün. Bunun örneği bugün Kuzey doğu Suriye'de. Bizler Türkiye’de de Kürdistan'da da Ortadoğu ve dünyanın dört bir yanında mümkün olanı inşa edebilecek güçteyiz. Bu inşa kadınların öncülüğünde olacak. Biz kadınlar yeniyi kuracağız. Bugün masaları etrafında ittifak görüşmeleri yapabilir, bugün partiler bir araya gelip kararlar verebilirler ama esas önümüzdeki dönemi belirleyecek olan kadınları mücadelesi dayanışması ve kadın ittifakı olacak. Bu emek ve özgürlük ittifakı bunların hepsinin bir araya geldiği bu salonda daha da genişleyen bir aradalığı kurabileceğimize inanıyoruz. 
 
21. yüzyıl kadınların yüzyılı olacak
 
Yine geçtiğimiz hafta sonu Batman’da TJA konferansını gerçekleştirdik. TJA Batman’da dördüncü konferansını gerçekleştirdi. Biliyorsunuz uzun bir süredir, Kürt Kadın Hareketinin temsiliyeti olan TJA’ya karşı sistematik bir saldırı, illegalize edilme çalışması sürdürülüyor. Ben de bir TJA aktivisti olarak geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen TJA konferansına katıldım. Konferansta bütün bu saldırı, baskı ve sindirme politikalarına karşı büyük bir coşku büyük bir kararlılık ve büyük bir moralle gerçekleştirildi. İlk gününde nasıl kendimizi daha fazla örgütleyebileceğimizi, bu erkek egemen tekçi, cinsiyetçi, militarist sisteme karşı yeniyi nasıl tartışacağımızı tartıştık. İkinci gününde Kürdistan Ortadoğu Kuzey Afrika Avrupa ve dünyanın dört bir yanından Türkiye’den feminist kadınların katılmış olduğu bir tartışma gerçekleştirdik. Oradan açığa çıkan sonuçtan enternasyonal kadın mücadelesini bu süreçte daha da büyütmemiz bu erkek egemen rejimler karşısında dayanışmamızı ittifakımızı bir aradalığımızı güçlendirmek oldu. Orada da yine bugün İran’da yükselen ve dünyanın dört bir yanına yayılan Jin Jiyan Azadi sloganları yükseldi. Kadın yaşam özgürlük sloganları yükseldi. Bu slogan önümüzdeki dönemi kurucu sloganlarından biri olacağı bir kez daha açığa çıktı. Her defasında ifade ediyoruz. 
 
21. yüzyıl kadınların yüzyılı olacak, kadınların özgürlüğü ile toplumun inançların farklılıkların özgürlüğü olacak. Bu iddia ve kararlılıkla gerçekleşen TJA konferansını buradan bir kez daha selamlıyorum. İnanıyoruz ki Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesi ile feminist ve sol sosyalist kadınlarla ortak mücadele hattını kurmakla Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kürdistan'ın dört bir yarından gelen kadınların dayanışması ve enternasyonal mücadelesiyle dünyanın her yerinde yeniyi ve kadın özgürlüğünü biz kuracağız. Bütün katılımcılara teşekkür ederiz. TJA’nın gerçekleştirdiği konferansın önümüzdeki dönem açısından yol açıcı olduğunu belirterek selamlıyorum. “